Hasan Basri Gürses*
İnsanlık tarihinde yaşanmış öyle kişilikler vardır ki, başarı veya zafer kazanmalarıyla değil, yenilgileriyle ölümsüzleşirler. Yaşadıkları dönemin bir insanlık sorunsalını kendi benliklerine öylesine içselleştirmişler, bir inanç ve ideal haline getirmişlerdir ki, son nefeslerine kadar bu uğurda eylemde bulunmaktan kendilerini alıkoyamazlar. Adeta trajediye yargılanmışlardır. Kaçamazlar. Adım adım trajik sonlarına doğru yürürler, ölürler ve ölümsüzleşirler.
Düşmanları onlan unutturmak, karalamak, isimlerini tarihten kazımak için ellerinden geleni yaparlar. Bazen kısa dönemler için bunu başarırlar da. Ancak, gerçek kahramanlar ölümsüzdür. Bilinçlerde ve gönüllerde yaşarlar. Bir gün yeniden zuhur ediverirler. Adlarına destanlar kurulur şiirler, oyunlar ve romanlar yazılır. Yaşamları des-tanlaşır ve mitleşir. Bir davanın ve inancın simgesi olurlar.
Spartaküs, Hallac-ı Mansur, Şeyh Bed-reddin, Pir Sultan Abdal ve Ghe Guevara böyle yaşamlara örnek olabilecek ilk akla gelen isimler. İşte Sultan Galiyev de, böyle bir tarihsel kişiliktir. Kimdir Sultan Galiyev? Tam adıyla Mir Seyyid Sultan Galiyev kimdir?
Sultan Galiyev Kimdir?
Sultan Galiyev, 1917 Ekim Devrimi ortamında Orta Asya Türk-Müslüman halklarının içinden çıkan ilk bolşevik komünistlerden biridir. Kısa sürede enerjik çalışması ve yetenekli kişiliği ile Kafkasya ve Orta Asya komünistlerinin düşünsel ve örgütsel lideri konumuna gelmişti.
Ekim Devrimi fırtınasının tüm dünyayı derinden sarstığı hareketli ve değişken olayların içinde, kritik bir konumda olması destansı ve trajik bir yaşamın kahramanı olmasına yol açmıştır. Yaşamı 1917'den 1923'e kadar Ekim Devriminin bolşevik liderleriyle; Lenin, Stalin ve Troçki'yle birlikte Ekim Devriminin zaferi ve dünya devriminin gerçekleşmesi için mücadele etmekle geçmiştir.
Sultan Galiyev bu mücadeleye neden katıldığını daha ilk günlerde, 1917'nin bir gününde yazdığı şu sözlerle özlü bir şekilde dile getirir: "Ben Bolşevizme, kalbimde duyduğum halkıma olan büyük sevgimin itmesiyle geldim."
Galiyev'in böyle düşünmesi ve karar vermesi için yeterli nedenler vardır. Zira Galiyev çarlık Rusya'sındaki Türk-Müşlüman halklarının bağımsızlık ve özgürlük için yüzlerce yıldır verdikleri mücadeleyi benimsemiş ve kendini bu davaya adamıştır. Lenin'in önderliğindeki Bolşevikler de, "Halklar Hapishanesi" dedikleri Çarlık Rusyasına karşı mücadele ediyor, halklara özgürlük vadediyorlardı.
Bu nedenle bütün islâm dünyasında Bolşeviklik büyük bir sevinç ve sempatiyle karşılandı, islâm dünyası ezeli düşmanları olan Batı'ya, ülkelerini işgal edip sömüren İngliz-Fransız emperyalizmine karşı ayaklanmış Bolşevikleri kadar müttefikleri olarak görüyorlardı.
Bolşevik devriminin islâm dünyasında sevinçle karşılanmasının bir başka nedeni daha vardı. Kafkasya ve Orta Asya Türk Müslüman halklarının Çarlık Rusyasıyla yüzlerce yıldır sürüp giden Hıristiyan-îslâm kutuplaşması özgürlük mücadelesi ve direnişi Ekim Devrimi'yle sona eriyordu. Devrimin ertesinde doğrudan bu halklara seslenen çağrılarda bağımsızlık, özgürlük ve kendi kaderlerini tayin hakkı vadediliyor ve devrimi desteklemeleri isteniyordu.
Kışlık Saray'ın ele geçirilmesinin üzerinden henüz bir hafta geçtikten sonra, Halk Komiserleri Konseyi "Rusya Halklarının Hakları Bildirgesi"ni yayınlamıştı; Bu Bildirge'de şu haklar da sıralanıyordu:
"- Bu halkların eşitliği ve egemenliği;
- Ayrılma ve bağımsız devletler kurma hakkı da içinde olmak üzere kendi kaderlerini özgürce belirleme hakkı;
- Ulusal ve ulusal-dinsel düzeydeki tüm ayncalıkların ortadan kaldırılması;
- Rusya topraklannda yaşayan ulusal azınlıkların ve etnik grupların özgürce gelişmesi. "
Lenin ve Stalin 24 Kasım 1917'de imzalayıp yayınladıkları "Rusya'nın ve Doğu'nun Tüm Müslüman Emekçilerine"'başlıklı çağrıda ise şöyle sesleniyorlardı:
"...Rusya Müslümanlan, Volga ve Kırım Tatarları , Sibirya ve Türkistan Kırgızları ve Sartları, Transkafkasya'nın Türkleri ve Tatarları, Çeçenler ve Kafkas Dağlıları; Çarların ve Rusya'nın zalimlerinin camilerini ve tapınaklarını yıktığı, inançlannı ve geleneklerini alaya aldığı sizler!
İnançlarınız ve adetleriniz, ulusal ve kültürel kurumlarınız bundan böyle özgür ve dokunulmaz olacaktır.
Ulusal yaşamınızı özgürce ve müdahalesiz olarak örgütleyin. Bu sizin hakkınız. Biliniz ki sizin haklarınız, Rusya'nın tüm halklarının hakları gibi, güçlü Devrimin ve onun organlarının, işçi, asker ve köylü temsilcileri Sovyetlerinin koruması altındadır.
Yoldaşlar.' Kardeşler! Gelin, dürüst ve demokratik bir barışa doğru birlikte yürüyelim. Bayraklarımızda bütün baskı altındaki halklara özgürlük yazılıdır.
Haydi bu devrimi destekleyiniz..."
Orta Asya ve Kafkasya'nın Türk-Müslüman halklarının devrimcileri Bolşeviklerin bu çağrısına olumlu yanıt verdiler. Halklarını örgütleyip birleştirerek seferber ettiler, iç savaştaki silahlı mücadeleye katılıp karşı devrimcilerin ve emperyalist işgalcilerin yenilmesinde, dolayısıyla Ekim devriminin muzaffer olmasında tayin edici bir katkıda bulundular.
Ne var ki, ilişkiler beklendiği gibi gitmedi. Verilen sözler tutulmadı. Reel politikalar için devrimci ilkeler çiğnendi. Sovyet yönetimi pragmatist ve hegemonyacı politikalara yönelerek doğulu komünistleri tasfiyeye yöneldi.
Emperyalizme Karşı Mücadele ve "Sömürgeler Enternasyonali"
Sultan Galiyev, Sovyet ve Komünist Enternasyonal politikalarına ilk eleştiri yapmış olan kişidir. Bu ilk eleştiriler sömürge halklarının emperyalizme karşı kurtuluş mücadelesi ve Dünya Devrimi konularını kapsıyordu.
Marksizmin kurucuları K. Marx ve F. Engels, düşüncelerini Avrupa ülkelerinin tarihsel evrimi ve somut koşulları üzerinde geliştirdiler. Avrupa merkezci bir temelde yorum ve tahminlerde bulundular. Sonraki yıllarda da Marksizm Avrupa merkezci düşünce olmaktan kurtulamadı. Bu çerçevenin dışına çıkabilmiş ilk Marksist Lenin olmuştur denilebilir. Bunun nedeni Rusya'nın ikili (Avrupa'lı- Asya'lı) karakteri olabilir. Ancak, Lenin de, Avrupa merkezci düşünmeden kurtulamamıştır.
Lenin, Ekim Devrimi'ni dünya sosyalist devrimi için bir başlangıç olarak görüyor ve bu konuda asıl rolü Avrupa proletaryasına veriyordu. Lenin'in emperyalizm üzerine yaptiğı ve çıkardığı politik tahlillerle çelişir gibi görünse de bu böyleydi.
Bolşevikler Avrupa proletaryasının devrim yapacağına kesinlikle inanıyor ve güveniyorlardı. Bu nedenle bütün poltikalan bu eksende gelişiyordu. Avrupa proleteryasının yapacağını düşündükleri devrim her an bekleniyordu. Gün gün, ay ay bekleyiş sürdü.
Lenin Mart 1918'de şöyle yazıyordu:
"Alman işçileriyle kardeşçe ittifaka sadık kal. Onlar yurdumuza gelmekte geciktiler. Biz zaman kazanacağız, onların geldiği günleri göreceğiz, ve onlar mutlaka yardımımıza gelecekler" (vurgular orijinalde)
Lenin, dünya devrimi vurgusunu ve Avrupa proletaryasından devrim bekleyişini bu tarihten sonraki yazılarında've konuşmalarında da tekrarladı. ///. Enternasyonal de," bu Avrupa merkezli devrim bekleyişi ve politikası üzerine kuruldu.
Sovyet ve Komintern yöneticileri Avrupa proletaryasından dünya devrimi beklerken, Sultan Galiyev, onları emperyalizmi yenmek ve böylece dünya devrimini olanaklı kılmak için Doğu'nun sömürge halklarına yönelmeye ikna etmek için çabalamıştır. Sultan Galiyev bu yöndeki düşünce ve çalışmalarıyla sömürge halklarının emperyalizme karşı ilk ortak toplantısının gerçekleşmesine öncülük etmiştir. 1-8 Eylül'de Bakû'de yapılan l.Doğu Halkları Kurultayı'nın fikir babası hiç kuşkusuz Sultan Galiyev'dir. Komintern yöneticileri emperyalizmin yenilgisini ve sömürge halkların kurtuluşunu sağlamayı, esas olarak emperyalist ülkelerin proletaryasının yapacağı bir dünya devrimine bağlıyorlardı. Galiyev'in görüşleri ise tam tersidir: Sömürge halklarının kurtuluşunu bizzat bu halkların mücadelesi gerçekleştirebilir. Bu mücadelenin başarısı emperyalizmin yayıldığı alanlardan kuşatılıp, sökülüp atılması, emperyalist sömürünün sona ermesi ve gücünün kesilmesi iledir ki, emperyalist ülkelerin proletaryasının kendi burjuvazilerini devirmesi dolayısıyla Dünya Devrimi olanaklı hale gelir.
Galiyev'in bu düşüncelerinin Lenin'in Emperyalizm teorisiyle uygunluk içinde ve onun mantıksal sonucu olduğu rahatlıkla ileri sürülebilir.
,Sultan Galiyev düşüncelerini sonraki yıllarda daha da geliştirmiş ve projesini "Sömürgeler Enternasyonali" olarak ifadelendirmiştir. Bu özellikleriyle Sultan Galiyev, marksizmi bir doğu toplumunun somut koşullarına uygulama girişiminde bulunan ve bu nedenle Avrupa merkezci düşünmeye ve devrim stratejisi kurmaya eleştiriler getiren ilk üçüncü dünyalı devrimci olmuştur. Bu nedenle, üçüncü dünyacı devrimin babası nitelemesi abartılı olmayıp yerinde bir nitelemedir. Bu düşünceler dünya çapında tasarlanmış ilk antiemperyalist mücadele stratejisi olmaları açısından da tarihi bir değere sahiptir. Benzer düşüncelerin daha gelişmiş biçimleri daha sonraki yıllarda emperyalizme karşı mücadele eden üçüncü dünyalı birçok devrimci tarafından dile getirilmiştir. Bu üçüncü dünyalı devrimcilerin en özgün ve ünlüleri Frantz Fanon ve Che Guevara'dır.
Doğa Halkları!
İngiliz Emperyalizmine karşı ayaklanın!
Avrupa proletaryası devrim yapmadı.
Emperyalist kuşatma ve saldırı altındaki sovyet yöneticileri ölüm kalım günleri yaşıyordu. Kazanılmış iktidarı, başarılmış devrimi yaşatmak ve sürdürmek mümkün müydü? Nasıl? Doğu sömürge halklarının emperyalizme karşı ayağa kaldırılması emperyalist saldırıyı zayıflatıp durdurabilir miydi? Sovyet ve Komintern yöneticileri tereddütlerden sonra yüzlerini Doğu'ya döndüler.
Zaten Doğu halklarının komünistleri Ekim Devrimi'nin ertesinden başlayarak Bolşevikleri bu politikaya çekebilmek, ikna edebilmek için çabalayıp duruyorlardı.
Nihayet, Sovyet ve Komintern yöneticileri gelişen olayların da zorlamasıyla Doğu halklarına yönelmeye karar verdi. Komünist Enternasyonal 1. Doğu Halkları Kurultayının Bakü'de yapılması için çağrıda bulundu. Kurultay 1-8 Eylül 1920 tarihinde toplandı. En çok sayıda delegeyi Türklerin oluşturduğu, tümüne yakını islâm dünyasından gelmiş 2000'e yakın delege Kurultaya katıldı. Mustafa Suphi, başkanlık divanında yer aldı. Kurultay boyunca İngiliz aleyhtarı coşkulu hava kesilmeden sürdü. Adeta bir İngiliz Müslüman sömürgeleri kurultayı havasındaydı. Nitekim, yayınlanan bildiri bütün doğu halklarını "emperyalist ingiltere'ye harsı kutsal savaşa" ve ayaklanmaya çağırıyordu. Kurultay'ın bitiminde Türkiye Komünist örgütlerinin birleşme kongresi başladı. Bu örgütler tek partinin çatısı ve programı altında birleşerek Türkiye Komünist Partisi'ni 10 Eylül 1920'de kurdular ve Mustafa Suphi'yi başkanlığa seçtiler.
1. Doğu Halkları Kurultayı her yıl genişleyerek yapılma kararı almış ve bir Propaganda ve Eylem Komitesi seçmiş ve coşkulu bir şekilde bitmişti. Katılım ve sonuç beklenenden çok daha başarılı ve güçlü olmuştu. Ancak Kurultay amaçlarına ulaşamadı. Ertesi yıl toplanamadı.
Sovyet yönetiminin politikasında birkaç ay içinde büyük değişmeler yaşandı, iç savaş Kafkas ve Orta Asya halklarının da desteğiyle bolşeviklerin lehine sonuçlandıktan sonra, 1921'de yeni bir dönem başladı. Sovyetler içerde Yeni Ekonomi Politika (NEP), dışarda banş içinde bir arada yaşama, dostluk ve diplomasi politikası uygulamaya başladı.
Avrupa'da devrim olmamıştı. Ancak sömürgeler dünyası günden güne artan bir şekilde, boydan boya kaynıyordu, ingiliz ve Fransız işgali altındaki Kuzey Afrika'da, Orta Doğu'da ve Asya'daki ülkelerin hepsinde emperyalizme karşı bir mücadele vardı ve kolay kolay durulmayacağının işaretlerini de veriyordu.
Sovyet yönetimi ve komintern sömürgeleri ayaklandırma politikasından neden geri çekilmeye, çekilmekten öte tam tersi bir politika izlmeye başladı. Baku Doğu Halkları Kurultayı'nın emperyalist İngiltereye karşı Kutsal Savaş Çağrısının daha mürekkebi kurumadan İngiliz hükümetiyle siyasi maddeleri de içeren bir ticaret anlaşması imzalandı.
Sömürgeleri ingiliz emperyalizmine karşı desteklemeyeceğiz!
Ingiliz-Sovyet Ticaret Anlaşması sadece sömürgelerdeki ve nüfuz bölgelerindeki sosyalist mücadeleleri değil, ingiliz işçi ve sosyalist hareketini de olumsuz yönde etkilemekten geri kalmayacaktı.
Ingiliz-Sovyet anlaşmasında sadece ticarete ilişkin hükümler yer almıyordu. Anlaşmada şöyle deniyordu:
"Her iki taraf karşı tarafa karşı düşmanca hareket ve teşebbüslerden ve kendi sınırları dışında sırasıyla, İngiliz İmparatorluğu ve Rus Sovyet Cumhuriyeti kurumlarına karşı doğrudan veya resmi propaganda yapmaktan kaçınır ve daha özel olarak Rus Sovyet Hükümeti, başta Hindistan ve Afganistan bağımsız devleti olmak üzere Asya halklarının hiçbirini askeri, diplomatik veya herhangi bir eylem ve propaganda biçimiyle İngiliz çıkarları veya İngiliz İmparatorluğu'na karşı düşmanca eylemlere teşvik etme girişimlerinden imtina eder. İngiliz Hükümeti, Rus Sovyet Hükümeti'ne, eski Rus Imparatorluğu'nu meydana getiren ve bugün bağımsızlığını sağlamış olan ülkeler için benzer ve özel bir taahhütte bulunur."
Çiçerin, 18 Nisan 1921 tarihli bir cevabi notada anlaşmaya kesinlikle uyulduğuna söylüyor ve "özellikle Afganistanndaki temsilci ve görevlilerince anti-britanya politikadan sakınmaları için direktif vermiştir" diye ekliyordu.
Baku 1. Doğu Halkları Kurultayı'nın ortaya çıkardığı Türk ve İslam dünyasının birleşme, dayanışma ve mücadele potansiyelinin ingiliz emperyalizminin uykularını kaçırdığı ve ürküttüğü kesindi. Bu durum Sovyet yöneticilerini de tedirgin etmiş olabilir miydi? Bu mümkündür.
Zira açıkça ortaya çıkıyordu, daha doğrusu gelişmelerden anlaşılıyordu ki, Orta Asya, Kafkasya ve Ortadoğu bölgelerindeki Türk ve Müslüman halkların komünistlerinde ve devrimcilerinde iki eğilim gittikçe güçleniyordu: İslam dünyasının birliği ve Türk dünyasının birliği. Bu gelişme Avrupa emperyalizmine karşı mücadele temelinde de gerçekleşse Sovyet yöneticilerini tedirgin etmiş olabilir.
Dış politikada da geri adım atmanın zorunlu politikası uygulandı. Mustafa Suphi ve yoldaşlarınınöldürülmesinden birbuçuk ay sonra Kemalist Ankara hükümetiyle ve Kuzeydeki Gilan Sosyalist Cumhuriyeti desteklenmeyip İran'la dostluk anlaşması imzalandı. Aynı günlerde İngiltere ile imzalanan ticaret anlaşmasın da, sömürgelerde İngiltere aleyhtarı faaliyette bulunmamak taahüdü verildi.
Bunların yukarıda izah etmeye çalıştığımız nedenlerden dolayı yapıldığını bilsek dahi, ortaya çıkardığı olumsuz sonuçlan bilmek ve anlamak zorundayız.
Sultan Galiyev'in trajedisi, 192o'li yılların bu gelişmeleri çerçevesinde, doğru kavrandığı zaman anlaşılır olmakta ve tarihi yerine oturabilmektedir. Sovyetlerin Doğu sömürge halklarını ayaklandırmaktan vazgeçmeleri, ingilizlerle yapılan anlaşma ve Galiyev'in Anadolu'ya uzanan Sol kolu Mustafa Suphi ı* ve Yoldaşlar'ının öldürülmesi, Ankara Hükümetinin amacını Anadolu sınırları içinde bir devlet kurmak olarak ilan etmesi, Galiyev'in trajik sonunun başlangıcı olmuştur. Bundan sonraki yıllarda, konumu itibariyle bizzat varlığı bir sorun haline gelen, Sultan Galiyev sırat köprüsünün üzerinden yürüyerek kaçınılmaz trajedisine doğru sürüklenecektir.
Sovyet yöneticileri tarafından Sultan Galiyev'e "mili komünist" olma nitelemesi suçlaması yapıldığını biliyoruz. Yine Sovyet yöneticilerinin Mustafa Kemal hareketi için "milli burjuva" nitelemesi yaptıklarını da biliyoruz.
Sovyet yöntemi 1920 sonlarından itibaren Mustafa Kemal hareketini fiili olarak desteklemeye başlamıştır. Mustafa Suphi ve Yoldaşları'nın öldürülmesine gerekli tepki gösterilmemiş ve öldürülmelerinden birbuçuk ay sonra Ankara Hükümetiyle bir dostluk anlaşması imzalanmış olduğuna yukarıda değinmiştik. Anlaşmanın imzalanmasından sonrada Sovyetler Ankara'ya politik destekle yetinmeyip, para ve silah yardımı yapmışlar ve sürdürmüşlerdir. Ankara, hükümeti de Azerbaycan'da ve Gürcistan'da Bolşeviklerin iktidarı alması için fili askeri yardımda bulunmuştur. Kemalizme Sovyet desteğinin daha sonraki yıllarda da sürdürüldüğü ve teorize edilip gerekçelendirildiği bilinmektedir.
Baku Kurultayı sonrasında yaşanan, sözünü ettiğimiz gelişmeler yeni bir dönemin başlangıcıydı. Dünya devrimi hedefinden tek ülkede sosyalizmin kuruluşuna, devrimci enternasyonalizmden devlet sosyalizmine ricat edilmişti. Bu durumun hem dünya sosyalist hareketine hem de, Sovyetler Birliğinde ki, Türk Müslüman halklara çok ağır bedeli oldu.
Sultan Galiyev için ise trajedisinin başlangıcıydı. Bunun sonrasını sırat köprüsü üzerinde yaşayacaktı.
Mustafa Suphi ve Yoldaşları'nın öldürülmesi Sultan Galiyev için çok ağır ve yeri doldurulamaz bir kayıp olmuştu. Mustafa Suphi, Galiyev'in Anadolu'ya uzanan sol kolu, çok sevdiği ve güvendiği fikirdaşı, soydaşı ve yoldaşıydı. Sovyet yönetiminin ve Komintern'in en küçük bir tepki ve protestoda bulunmaması Galiyev'i tedirgin etti. Mustafa Suphi ve Yoldaşlan'nın öldürülmesine karşı yazılmış tek anma ve tepki yazısını Galiyev kendisi yazdı.
Doğu Halkları Kurultayı'nda seçilen Propaganda ve Eylem Konseyi'nin çalışmalarının sürüncemede bırakılması, Kurultay kararlarının yaşama geçirilmemesi ve Kurultayın takip eden yıllarda sürdürülmemesi Galiyev'e vurulan en büyük darbe oldu. Zira bu kurultay Galiyev için kafasında şekillendirdiği "Sömürgeler Enternasyonali" projesinin yaşama geçmesi ve kurumlaşmasıydı. Düşüncelerini ve amaçlarını paylaşan, çoğunluğu Türk-îsİam dünyasına mensup doğulu komünistlerin örgütlenmesi ve birleşmesiydi. Komünist Enternasyonalle aynı amaca yönelik-emperyalizmin yenilgisi, sömürgelerin emperyalizmden kurtuluşu ve dünya devrimi- ama ondan özerk ve tümüyle doğrudan doğulu komünistlerin yönettiği bir kuruluş olmalıydı ve olabilirdi. Bu aynı zamanda Sultan Galiyev için düşünce ve eylemlerini Rusya dışındaki Türk ve müslüman halklara ulaştırmak ve onlarla birleşmek anlamına geliyordu. Dönemin özgün koşulları gereği Pan İslamizm ve Pan Türkizm ideallerinin bir kaynaşması ve kader birliği oluşuyor gibiydi.
O tarihte (1920) Pan-İslam (islam dünyasının birliği) ve Pan-Türk (Türk dünyasının birliği) düşüncenin (taraftar ve karşı olmak üzere) kendisini ilgilendiren üç muhatapı vardı. İngizi emperyalizmi, Sovyaet Devleti ve Ankara Hükümeti.
Galiyev'in kurultaya katılmasının nasıl engellendiğini bilmiyoruz. Ancak görüşleri birçok Doğulu komünist tarafından dile getirildi. Kurultayın kararlan ve sonuç bildirisi de Galiyev'in düşüncelerine tamamen uyuyordu. Kurultayın "Doğu Halklarına" çağrısı şu cümleyle sona eriyordu:
"Doğu Halklarının ve bütün dünya emekçilerinin emperyalist İngiltere'ye 'karşı Kutsal Savaş'ı sonsuz bir alevle yansın!"
İngiliz-Rus Ticaret Anlaşmasıyla Sovyet Hükümetinin İngiliz emperyalizmi'yle uzlaşması ve sömürgelerde ingiliz aleyhtarı mücadeleyi teşvik ve propaganda etmeme, destek vermeme sözü Galiyev'in ideallerine vurulmuş en büyük darbe oldu. Zira o tarihte Fas'tan Hindistan'a kadar bütün islâm dünyası ingiliz ve Fransız emperyalizminin işgali altında birer sömürgeydi. Galiyev ise bütün islam dünyasının Ingiliz-Fransız emperyalizminden kurtarılmasını amaçlıyordu.
İngiliz-Rus Ticaret Anlaşması ile aynı tarihte (16 Mart 1921) Ankara Hükümeti'yle Sovyetler arasında bir dostluk anlaşması imzalandı. Ankara Hükümeti ile Fransa arasında da 20 Ekini 1921'de Ankara Anlaşması imazalandı. Bir süre sonra ingilizler Anadolu'daki Yunan işgalini teşvik ve desteklemekten vazgeçtiler.
İç savaş bitmiş, dış politika yoluna girmişti. Sovyet yönetimi için sıra iç sorunların çözümüne gelmişti. Bu sorunların başında da "ulusal sorun" geliyordu. Müslüman komünistlerin müttefik olarak desteği Sovyet yönetimi için hayati önemde olmaktan çıkmışti.
1921 yılında Sultan Galiyev Moskova'da kurulmuş olan Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi (KUTV)de görev yapmaya çağrılır. Galiyev için böyle bir görev eylem cephesinden geri çekilmek, kızağa alınmak ve pasif göreve getirilmek anlamındadır. Ne var ki, görev çağrısı bizzat Lenin tarafından ya-pılmıştir. Galiyev öneriyi geri çeviremez, kabul eder. Lenin'e saygısı ve güveni vardır. Galiyev'in bu güveni nedensiz değildir. Ulusal sorun ve yerel cumhuriyetlerde izlenen politikalar konusunda Lenin'in hassasiyet gösterdiğini zaman zaman görevlilere çok sert uyarı mektupları yazdığını Galiyev de bilmektedir. Son yıllarında ise sağlık koşulları nedeniyle parti çalışmalarından uzak kalmış ve bu çalışmaları dolaylı yollarla yönlendirmeye çalışmıştir. Lenin'in son yazılarından biri olup sekreterine yazdırdığı ve "Kongreye Mektup" adıyla bilinen notlarının son bölümü "Milliyetler Sorunu ya da Özerkleştirme" başlığıyla tanınır. Lenin'in bu yazılan ancak 1956 yılında yayınlanabilecektir. Lenin'in bu konulardaki yazılarının yayınlanmasının engellendiği ve Galiyev'in Lenin'in bu görüşlerini benimsediği ve yerli komü-
nistlere ulaştırma çabalarında bulunduğu anlaşılıyor. Bazı kaynaklarda yer alan ve 1923 yılı Ocak ayında, parti bölge komitelerine "gizli" damgasıyla gönderildiği belirtilen Politbüro ve Merkez Komite'nin sirkülerinde şöyle deniyor: "Lenin hasta, hali iyi değil; o artık Politbüro oturumlarına katılmıyor, alınan kararlan da okumuyor, gerekli siyasi enformasyonu bilmiyor. Ona hatta gazete okumak da yasak. Doktorlar tarafından, bazı fikirlerini yazmak için,' günlük gibi birşey yazmasına ancak izin veriliyor. Yani onlan ancak hasta bir insanın yazılan olarak kabul etmek gerek. A.A. Andreyev, N.î. Buharın, F.E. Cerjins-kiy, M.A. Kolinin, L.V. Kamanev, V.V. Kuybişev, V.M. Molotov, A.Î. Rıkov, Y.V. Stalin, M.P. Tomskiy L.D. Troçki."
Ulusal sorun konusundaki politika değişikliğinin dile getirildiği ilk kongre, (Nisan 1923'te yapılan) RKP-b- 12. Parti Kongresi olmuştur. Engellemelere rağmen Sultan Galiyev kongreye katılmış ve konuşmuştur. Kongre'den kısa bir süre sonra Komünist Partinin 4. Konferansı toplandı (Haziran 1923). Ardından Sultan Galiyev tutuklandı. Ne var ki, Sultan Galiyev'in tutuklanması halka ancak aylarca sonra, Rus Komünist Partisi Merkez Komitesi'nin ulusal bölgelerin ve cumhuriyetlerin sorumlu emekçileriyle Moskova'da Stalin'in başkanlığında yapılan ve Rus olmayan tüm önemli yöneticilerin de hazır bulundukları IV. Konferans sırasında duyuruldu. Öyle anlaşılıyor ki tartışmalar bir hayli fırtınalı geçti, çünkü bazı yoldaşlar resmi açıklamaları kabul etmeyi reddediyor ve Sultan Galiyev'in devrimci mücadeleye katkılarını hatırlatarak boşuna onu kurtarmaya çalışıyorlardı. Bu konferans bugün bile bir sır olarak kalmayı sürdürmektedir, çünkü ne stenoyla yazılan tutanakları, ne de Sultan Galiyev'in mahkum edilişinin tam metni, hiç bir zaman yayınlanmamıştır. Sadece Stalin'in söylevini ve bundan böyle "Sultan Galiyevcilik" diye adlandırılacak olanı içeren sonuç bildirisini bilmekteyiz. Stalin, iki yüzlü bir şekilde, Merkez Komitesindeki yoldaşlarının önünde, bu "haini" Doğu Cumhuriyetlerindeki nitelikli kadro kıtlığı yüzünden korumuş olduğunu bahane göstererek özür diler. Bundan sonra, "Galiyevciler* aleyhine başlatılan temizlik ve tasfiye kampanyası aralıksız 1940'lara kadar sürdürülmüş, Türk-Müslüman halkların ilk kuşak "yerli", "ulusal", komünistlerinin önde gelenlerinin yüzlercesi tasfiye edilmişlerdir.
1923 Nisanı'ndaki parti kongresi sonrasında Galiyev tutuklanmış ve bir süre sonra da serbest bırakılmıştır. Artık yol ayrımına gelindiğini Galiyev de kabul etmiştir. 7 yıla yakın bir süre gösterdiği yapıcı eleştiriler ve olağanüstü sabırlı bekleyiş olumsuz sonuçlanmıştır. Sovyet yönetimi verdiği sözleri tutmamış, bizzat kendisinin savunduğu ve ilan ettiği devrimci ilkeleri çiğnemeye başlamştır. Türk-Müslüman halklara karşı önceleri Çarlık Rusyası'nın uyguladığı şoven ve hegemonyacı politikalar şimdi sosyalizm adına sürdürülmeye başlamıştır. Bundan sonradır ki Galiyev'in Sovyet yönetimine güveni ve umudu tükenmiştir, işte bu noktadadır ki Galiyev Sovyet Sosyalizm deneyiminin geleceği üzerine şaşırtıcı bir tahmin ve dahiyane bir kehanette bulunmuştur:
"Rusya artık devrim yolunda geri gidemez ama Marksizmi de ne daha fazla inkâr edebilir, ne de devrim öncesi durumlarına geri dönebilir, önünde sadece bir tek yol kalıyor, yavaşça sağa doğru kaymak, böylelikle sağcı bir rejime zemin hazırlamak... gelişmesini Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği formülü altında devam ettirmekte olan eski Rusya, çok fazla süremez. Sovyet Rusya geçici bir geçiş olgusudur. "
Tarih, Galiyev'i haklı çıkarmış ve kehânet gerçekleşmiştir.
Galiyev ölünceye kadar davasından vazgeçmemiş 1923 yılından sonra çalışmalarına gizli olarak devam etmiştir. Sürekli takip ve tecrit ortamında bulunmasına, hayatının tehdit altında olduğunu bilmesine rağmen düşünce ve idealleri doğrultusunda çabalamaktan geri durmamıştır. Bu zor koşullar altında dahi Türk-Müslüman halkların devrimci aydınlarıyla (ulusal komünistler) ilişkiler kurmanın yolunu bulmuş, düşünce ve önerileriyle onları yönlendirmiş ve örgütlemeye çalışmıştır.
Sovyet yöntemi, ajanları eliyle Galiyev'den kurtulmak için Rusya dışına kaçması, Türkiye'ye iltica etmesi için yol gösterici, kışkırtıcı ve hatta zorlayıcı çabalarda bulunmuştur. Ancak Galiyev halkından ve davasından uzaklaşmaya sebep olabilecek oyunlara gelmemiştir.
Sultan Galiyev üzerine inceleme yapan batılı araştırmacılar onun düşüncelerini "Müslüman Ulusal Komünizmi" olarak tanımlamak eğilimindedir. Galiyev'in kendisi böyle bir kavram kullanmamıştır. Ancak Galiyev'in düşünceleri âdeta özgün bir "Türk-Îslam-Sosyalizm" sentezi intibaını vermektedir.
1921 yılında yazdığı "Müslümanlara yönelik Din Karşıtı Propaganda Metodlan" başlıklı yazısı önce "Milliyetlerin Yaşamı" dergisinin iki sayısında yayınlanır. 1922 yılında da Moskova'da broşür olarak basılır, ilginçtir ki bu yazısı islâmiyet üzerine yazılmış üstü örtülü bir "Kaside" gibidir, islâmın kültürel ve toplumsal değerleri ve dünya tarihindeki rolü özlü bir biçimde anlatılır, Islâm dünyasının emperyalizm tarafından sömürgeleştirilmesine karşı direnişinde islâm dininin ulusal kimlikle kaynaşmış olduğu belirtilir. Galiyev'in bu broşürü yazdığı tarihte bütün islâm dünyası Avrupa emperyalizminin işgali altında bulunmaktaydı.
Galiyev'in yazılarında Dünya Devrimi vurgusu sık sık yapılmaktadır. Galiyev o dönemin dünya gerçekliğini emperyalist ülkeler ve sömürgeler dünyası olarak algılamakta ve düşüncelerini bu gerçekliğe göre oluşturmaktadır. Galiyev dünya devrimini birkaç aşamalı tek bir süreç olarak tasarlar. Düşünceleri Troçki'nin sürekli devrimini anımsatır. Galiyev'e kimilerinin "Müslüman Troçki" sıfatını yakıştırması sadece Sovyet yönetiminin muhalifi olmasından değil, düşüncelerinden dolayı olsa gerektir.
Galiyev, 1923-1928 yıllan arasında sömürgelerde devrim konusundaki düşüncelerini daha da geliştirdi ve teorik netliğe kavuşturdu. Bu teoriye göre sömürge ülkelerin devrimcilerinin yöneteceği Komünist Sömürgeler Enternasyonali kurulmalıydı. Emperyalizme karşı mücadele bu örgüt eliyle sürdürülebilirdi. Bu Sömürgeler Enternasyonali, Asya'nın, Afrika'nın ve Amerika'nın tüm ezilen halklarını bağrında toplamalıydı.
Galiyev'in tasarladığı böyle bir Sömürgeler Enternasyonali'ni kurabilmek için atılacak ilk adım Türk dünyasının yaşadığı coğrafyada oluşturulacak ve Türk dünyasının birliğini gerçekleştirecek Birleşik bir Türk Devletinin kurulmasıydı. Galiyev buna Turan Sosyalist Fedeatif Halk Cumhuriyeti? diyordu. Turan Sosyalist Cumhuriyeti bütün Türk-îslâm dünyasını birleştirecek, giderek üç kıtanın bütün sömürgelerini tek bir temel amaç etrafında örgütleyip "Komünist Sömürgeler Enternasyonali" ni kuracaktı. Temel amaç emperyalizmin sömürgelerden kovulmasıydı. O tarihte ve bugün de- Tûrk-islâm dünyası sömürge durumundaydı ve sömürgeler dünyasının üçte ikisini oluşturuyordu.
Galiyev'in düşüncelerinde ve projelerinde ilginç bir temel motif bir ideal ve adeta bir ütopya sezinlememek mümkün değil. Galiyev Türk-tslâm dünyasının kurtuluşunu ve bağımsızlığını birleşmesinde görüyor ve bunu sosyalizm idealiyle ilişkilendirip bir insanlığın kurtuluşu misyonuna dönüştürüyor. Emperyalizmin işgali ve tahakkümünden; kapitalizmin sömürüsü ve toplumu düşman sınıflara bölüp ulusal birliği parçalamasından kurtulmuş bir insanlık dünyası.
Günümüz Dünyası ve Sultan Galiyev
Günümüz dünyasının manzarası ve gerçekliği nedir? Günümüz dünyasının en temel gerçeği emperyalist sömürgeciliktir, insanlık, "Avrupa Uygarlığının başlattığı ve 500 yıldır acımasızca sürdürdüğü sömürgeci sistemin yarattığı vahşet dünyasında yaşıyor. Savaşlar, işgaller, darbeler, işkenceler ve katliamlar hep batının sömürgeci sisteminin sürmesi için yapılmıştır ve yapılmaktadır.
Sömürgecilik 500 yıldır kılık ve yöntem değiştirmiştir. Ama özü aynı kalmıştır. Sistem, klasik (vahşi) sömürgecilikten yeni sömürgeciliğe ve giderek çağdas-global sömürgeciliğe özünü ve amacını değiştirmeden evrilmiştir.
İnsanlığı emperyalizm ve kapitalizm sömürüsünden kurtarma amacı ve iddiasıyla yola çıkan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği bir gecede (!?) Rus emperyalizmine dönüşmüştür.
Globalizm ve "Yeni Dünya Düzeni" dünyanın emperyalist güç merkezleri tarafından paylaşılmasına verilen isimdir. Üçüncü Dünya (Azgelişmiş ülke-Çevre-Güney) ülkeleri denilen ülkelerin yarıdan çoğu Türk-îslâm dünyasına mensuptur. Bütün Türk-îslâm dünyası, Amerika-Avrupa-Rusya emperyalizmleri tarafından nüfuz ve egemenlik sahalarına bölünmüştür. Ve bu ülkelerin hepsi emperyalist paylaşım içinde bölünmüş, paramparça edilmiş, birbirine düşman eilmişbir durumdadır.
Beşyüz yıldır sürüp giden sömürgeci sistem kapitalizmin bütün pislik ve çelişkilerini Üçüncü dünya halklarına fatura edip aktaracak bir mekanizmayı kurmuştur. Savaşlar, katliamlar ve işgallerle bu mekanizmayı sürdürmektedir.
Bu nedenle Üçüncü dünya halkları, yüzyıllardır işkenceleri, askeri darbeleri, enflasyon ve devalüasyonları, infazları, etnik boğazlaşmaları, işsizliği, açlığı ve yoksulluğu yaşayıp dururlar.
Bu durumun bu ülkelerde meydana getirdiği toplumsal sorunlar ise saymakla bitmez.
Kısacası Sultan Galiyev'in düşünceleri ve idealleri hala günceldir ve önümüzdedir.
Sovyet yönetimi Sultan Galiyevi 60 yıl boyunca yasakladı ve karaladı. Yazılarının yayınlandığı dergileri kütüphanelerden kaldırdı. Adeta adını tarihten kazıyıp yoketmek istedi. Sultan Galiyev'i dünyaya tanıtan Aleksandr Benningsen-C.L.Quelquejay'ın araştırmaları oldu. Bu yazarlar bu konudaki ilk araştırmalarını 1960 yılında Fransızca olarak yayınladılar. Türkiye'de Galiyev konusuna ilgi göstermiş az sayıdaki aydının (Cemil Meriç, Kemal Tahir, Attila ilhan) ilk bilgilenme kaynağı da bu kitap oldu.
A. Benningsen-C.L.Quelquejay, Sultan Galiyev konusundaki araştırmalarını 30 yıldan fazla bir süre boyunca sürdürdüler. Galiyev konusunda araştırma yapmanın zorluklarını belirtmek için, son yayınladıkları kitapları, (Sultan Galiyev, Le Pere de la Re-volution Tiers-Mondiste- Sultan Galiyev Üçüncü Dünyacı Devrimin Babası)na\ önsözünde şu açıklamayı yapıyorlar.
"Ne ölüm tarihini, ne de ölüm koşullarını biliyoruz. Karanlık bir hücrede ensesine bir kurşun sıkılarak mı öldürüldü? Uzak Kuzey Sibirya'daki bir ölüm kampında sefalet içinde mi öldü?
Bu biyografi denemesi de eksiksiz değildir ve çok sayıdaki boşluk, çok uzak görünse de ancak bir gün KGB'nin arşivlerinin araştırmacılara açılmasıyla doldurulabilecektir. Şu an için tarihsel bir rol oynamış bir kişiliğin yaşamı ve fikirlerini ancak "dışarıdan gözlemlerle anlatabileceğiz; tıpkı hiyeroglif yazısını çözen Cham-pollion öncesi Eskiçağ tarihçilerinin Firavunlar dönemi Mısır'ının tarihini yalnızca Kitab-ı Mukaddes'ten ve Heredot Tari-hi'nden harekette açıklamaya çalıştıkları gibi"
Sultan Galiyev ve onun düşüncelerini paylaşmış yüzlerce doğulu komünistin yazıları ve yaşamları üzerine henüz bilgilerimiz çok sınırlıdır. Son yıllarda Sultan Galiyev'e ilginin arttığı görülmekte olup, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra bu ilgi daha da hızlanmıştır, ilgili kaynaklarda Ha-bib Tengur isimli bir edebiyatçının Sultan Galiyev isimli bir roman yayınladığı (Paris, Sinbad, 1985} yine Fransa'da Kenize Murat isimli bir gazeteci ve romancının aynı isimde bir roman hazırladığı belirtilmektedir. Yine kaynaklarda belirtildiğine göre Tatar Türk Aydınları "Sultan Galiyev Fikir Kulübü" adı altında örgütlenmiş olarak çeşitli etkinliklerde bulunmaktadırlar.
Benzer bir ilginin Türkiye'de de oluştuğu gözlenmekte olup doğrudan Sultan Galiyev'i konu alan üç önemli kitap yayınlanmış bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla Erol Kaymak'ın telif incelemesi Sultan Galiyev ve Sömürgeler Enternasyonali; Tatar Yazarlar Birliği Başkanı Renat Mııhammedi'nin Sultan Galiyev, Sırat Köprüsü isimli belgesel biyografik romanının çevirisi ve A. Benning-sen-C. L. Quelquejay'ın yukarıda sözünü ettiğimiz Sultan Galiyev, Üçüncü Dünyacı Devrimin Babası başlıklı araştırma ve incelemeleridir.
Gecikerek de olsa Türk okuyucusunun Sultan Galiyev' i tanıması olumlu bir gelişmedir. Sultan Galiyev'e ilginin artarak süreceğini, düşüncelerinin Türk fikir dünyasını zenginleştirerek etki ve katkıda bulunacağını düşünüyoruz.
Sultan Galiyev'in Kısa Yaşam Öyküsü
Sultan Galiyev, bir köy öğretmeni olan Mir Said Haydar Galiyev'in oğlu olarak 13 Temmuz 1882 yılında, Başkırdistan'ın Elimbetova köyünde dünyaya geldi, ilkokulu köy ilkokulunda okudu. Daha sonra Kazan'dâ Tatar Pedagoji Enstitüsü'ne yazıldı. O yıllarda ilerici ve devrimci genç Türk Tatar aydınlarının yuvası olan bu enstitüyü 1901 yılında bitirdi. Bir kaç yıl köy öğretmenliği yaptıktan sonra 1905 yılında Ufa'ya geldi. Ufa Belediye Kütüphanesi'nde çalışmaya başlayan Galiyev, bu yıllarda Tolstoy'dan çocuk hikayeleri, Zosariminski'den çocuk masalları gibi Rus edebiyatından Türkçe'ye çeviriler yaptı. Duyarlı, hümanist ve idealist bir kişiliği olan Sultan Galiyev Ufa'daki sol kanat îslâm milliyetçileri ve devrimcileri ile ilişkiye girdi. Ufa'da yayınlanan gazetelere takma isimlerle yazılar yazdı.
Sonraki yıllarda Galiyev yeniden öğretmenliğe dönerek, Bakü'de bir Tatar öğretmen okulunda göreve başladı. Mehmet Emin Resulzade ile tanıştı ve Azerbaycan Müsavatçılarının sürdürdüğü milli harekete aktif olarak katıldı. Galiyev'in düşünceleri bu yılarda (1915-1917) Sosyalizme doğru gelişti. Ulusal ve toplumsal sorunları birleştiren yazılarını gazete ve dergilerde yayınladı.
1917 Şubat devrimi sonrası 1-11 Mayıs 1917'de Moskova'da toplanan Bütün Rusya Müslümanları Kongresine çağrıldı ve Genel Sekreterliğe seçildi. Kongre sonrası Kazan'a geçen Sultan Galiyev, Molla Nur Vahidof tarafından örgütlenen (MUSKOM) Müslüman Sosyalistler Komitesine girdi. Bu komitenin yetkilisi durumuna gelen Sultan Galiyev, bolşeviklerle birlikte çalışmaya başladı ve bolşevik partiye katıldı. Bundan sonra başlıca amacı Orta Asya Türk-Müslüman halklarının ulusal ve toplumsal kurtuluşu uğrunda çalışmak, bu halkların Ekim devriminin zaferine ve amaçlarına katılmalarını sağlamak oldu.Zira Ekim devrimi bu halklara özgürlük vadediyordu. Yoğun olarak bu doğrultuda düşünceler geliştirmeye ve örgütlenmeler yapmaya başladı.
10 Ocak 1918'de bolşevik parti toplantısında Îdil-Ural'da Tatar Başkır Milli Devleti'nin kurulması yolunda girişimde bulundu. Molla Nur Vahitov un isteği üzerine Merkez Müslüman Komiserliği'nin adı Tatar-Başkır Komiserliği olarak değiştirildi. 10-16 Mayıs 1918'de Moskova'da Tatar-Başkır Cumhuriyeti'nin Kurucu Meclis hazırlık toplantısı yapıldı. Tatar-Başkır Burjuva milliyetçileri Zeki Velidi Togan ve Sadri Maksudi, Galiyev'in karşısında yer alıyor ve dar bölge özerklik istekleri doğrultusunda Lenin'le anlaşmaya çabalıyorlardı. Galiyev ise Türk-Müslüman halkların bölünmesine karşıydı.
2 Mayıs 1918'de Molla Nur Vahidof başkanlığında Merkezi Müslüman Askeri Komite kurularak Müslüman Kızılordusu'nun örgütlenmesi görevi Sultan Galiyev'e verildi. Sultan Galiyev, 5. Kızılordu'nun yüzde yetmişbeşini meydana getiren Tatar-Başkır Taburlarinı ve Müslüman Kızıl Alaylan'nı örgütledi. Molla Nur Vahidof ve Sultan Galiyev 17-20 Haziran 1918'de Kazan'dâ Müslüman Bolşevikleri Bütün Rusya Kongresi'ni topladılar. Bağımsız devlet kurma isteğinin tartışıldığı bu kongrede Sultan Galiyev Türk ve Müslüman bütün halkların Birleşik Cephesi modelini savundu. Burjuva milliyetçisi Zeki Velidi Togan grubu ise Türk halklarının ayrı ayrı federe devletler kurması görüşünü savundular.
Beyazlar ve Çek lejyonerleri 6 Ağustos 1918'de Kazan'a saldırdı. Moskova'da bulunan Molla Nur Vahidof, Tatar Kızıl Alayı'nın başına geçerek Kazan'a gitti, çarpışmalarda beyazlara esir düştü ve idam edildi. Molla Nur Vahidof un ölümü Galiyev için çok büyük kayıp oldu.
Sultan Galiyev'in Mustafa Suphi ile birlikte çalışmaya başlaması da aynı günlerde oldu. Stalin'in başkanlığında Milliyetler Halk Komiserliği'ne bağlı olarak görev yapan Galiyev, Mustafa Suphi'yi "Yeni Dünya" gazetesini yayınlamakla görevlendirdi.
Galiyev'in bu yıllarda. Türkler arasındaki saygınlığı ve otoritesi çok yüksektir. Türk-Müslüman halkların komünistlerinin çoğunluğu Galiyev'in yanındadır ve ilişki halindedir. Galiyev Doğu Komünist örgütleri Merkez Büro üyesidir. Aynı zamanda Müslüman Askeri Kurul Başkanıdır. Galiyev'e bağlı askeri birliklerin karşı devrimci general Kolçak'ın kuvvetlerine karşı verdiği mücadele dolayısıyla bölgeye gelen Askeri Devrim Konseyi Başkanı Troçki de Galiyev'in karizmatik saygınlığından ve komünist taburlarından etkilenir.
1919-1920 yıllan Galiyev için yoğun çalışmalarla geçer. Zaman zaman Lenin'le görüşür. 1920 Eylül'ünde Bakü'de "I.Doğu Halkları Kurultayı" toplanır. Kongre çağrısını yapan Komünist Enternasyonal'dir. Galiyev kongreye katılmaz. Katılmasının engellenmiş olması gerekir. Ne var ki, katılan delegelerin büyük çoğunluğu Galiyev'in görüşlerini ya da benzerlerini dile getirir. Kongreye belirgin bir anti-İngiliz hava, egemendir. Emperyalist ülkelerin komünist delegeleri ile sömürgelerden gelen doğulu komünistler arasında tartışmalar olur. Kurultaya katılanlar arasında Türk-Müslüman halkların temsilcileri çoğunluktadır.
Baku Kurultayı'nda bir Propaganda ve Eylem Komitesi seçilir. Doğu halklarının emperyalizme karşı ayaklanma çağrılan yayınlanır. Ne var ki, birkaç ay içinde Sovyetlerin izlediği devlet politikasında büyük değişmeler olur.
TKP yöneticisi Mustafa Suphi ve Yoldaşları Türkiye burjuvazisi tarafından hain bir tuzakla öldürülür. Birbuçuk ay sonra Sovyetler Kemalist Ankara Hükümeti ile bir dostluk anlaşması imzalar. Benzer bir anlaşma İran Şahı ile imzalanır. Bunları Sovyet-İngiliz ticaret anlaşması takip eder. Fransız hükümetiyle ilişkiler kurulmaya başlanır. Sürekli her yıl yapılması düşünülen Doğu Halkları Kurultayları yapılmaz. I. Kurultayda seçilen Propaganda ve Eylem Komitesi programlanan çalışmalarını sürdürmez. Bunu iç politikadaki NEP (Yeni Ekonomi Politika) ve ulusal sorun konusundaki değişmeler izler.
Bu yeni gelişmeler Galiyev'in düşünceleri ile ve giderek varlığı ile çelişecek, başlayan bu süreç Galiyev'i trajik sonuna doğru adeta zorla sürükleyecektir.
Mustafa Suphi ve Yoldaşları'nın öldürülmesi Galiyev'i son derece üzer. Mustafa Suphi, Galiyev'in adeta sol koludur. Türk-Müslüman halkların bir ucu Orta Asyada ise bir ucu Anadolu'dadır. Galiyev için Mustafa Suphi Türk Dünyasının Anadolu Kolunun Komünist önderidir.
Galiyev için ikinci büyük darbe Doğu . Halkları Kurultaylarının sürdürülmesinden vazgeçilmesidir. Emperyalizme karşı bütün Doğulu sömürge halkların ayaklanmasının birleşik organı olacak olan bu kurultayların sürdürülmemesi son derece olumsuz sonuçlara yol açmıştır. Hindistan'dan Orta Doğu'ya, Orta Doğu'dan bütün Kuzey Afrka'yı kucaklayarak Fas'a kadar uzanan bir coğrafya'da ingiliz ve Fransız emperyalistlerinin uykularını kaçıran bir mücadele vardı ve hertürlü gelişme potansiyelini taşıyordu. Sultan Galiyev bizzat Lenin'den gelen öneriyle Moskova'da göreve çağrıldı. Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi rektörlüğü görev teklifini kabul etti. Lenin'e olan sarsılmaz güveni ve saygısı nedeniyle, kendisi için Savaş cephesinden pasif göreve çekilmek anlamına gelen bu görev teklifini red edemedi.
1922 yılından itibaren Lenin'in rahatsızlığının parti çalışmalarına ve kongrelerine katılmasına imkân vermemesi Galiyev için ayrı bir talihsizlik oldu. Galiyev'in 1923 Nisan'ında yapılan 12. Parti kongresine katılması engellenmek istense de Kongreye katildi ve konuştu. Haziran 1923'te tutuklandı. Galiyev'in bundan sonraki yaşamı, günümüzde bile açıklığa kavuşamamış efsanevi ve trajik bir bilinmezliktir.
Sultan Galiyev, 1923'e gelindiğinde, Orta Asya ve Kafkasya Türk-Müslüman Halklarının, Türkiye, İran, Azerbaycan ve Afganistan komünistlerinin arasında otoritesi, saygınlığı ve kişisel dostluk ilişkileri olan bir lider konumuridaydı. Ekim Devriminin ortaya çıkardığı birçok kurum ve örgütte de önemli ve yetkili bir yönetici liderdi. Başta, Uluslar Halk Komiserliği (NARKOMNATS) 2. sekreteri, Halk Komiserleri Konseyi (SOVNAR-KOM) üyesi. Devrim Komite Konseyi (REV-KOM) üyesi, Kazan Halk Komiseri (NAR-KOM), Müslüman Koleji yöneticisi, Doğu Komünist örgütleri Merkez Bürosu üyesi, Doğu Halkları Komünist Üniversitesi (KUTV) rektörü, Müslüman Kızılordu Askeri Komite Başkanı (Genel Kurmay Başkanı) görevleri olmak üzere Türk ve Müslüman halklara ait yirrniyedi. seksiyonun da yöneticiliğini yapıyordu,
Bu konumlanıştan da açıkça bellidir ki, Sultan Galiyev tüm yaşamını ve kaderini bolşeviklere bağlamıştı. Bu nedenle, kendi milletinden sosyalizm düşmanı burjuva milliyetçisi aydınlarla çatışmalara girdi. Meydana gelen olaylarla, tarih, Sultan Galiyev'e trajik bir son hazırladı.
1923 sonrası yaşamı, esrarlı bir bilinmeyendir. Kümlerine göre 1923'te tutuklanıp serbest bırakılmış, 1928'de tekrar tutuklanıp 1930'da idam cezasına çarptırılmış ve bu cezası on yıl toplama kampına sürgün cezasına çevrilmiştir. Kimilerine göre 1928'de öldürülmüştür. Bazdan 1930, bazıları 1940 yılında hapishanede bizzat Lavrenti Beriya tarafından kurşuna dizildiğini yazar. Bir iddiaya göre ise, toplama kampında ölmüştür. Bir başka iddiaya göre ise, Sultan Galiyev cezasını çektikten sonra itibarı geri verilmiş ve ikinci Dünya Savaşı'nda yüksek kızılordu rütbesiyle Doğu cephesinde Almanlara karşı savaşmıştır. Diğer bir iddiada ise, Sultan Galiyev'in Stalin tarafından özel olarak tahsis edilen bir apartman dairesinde Moskova'da yaşadığı ve 1952'de ölünceye kadar Stalin'in hizmetinde çalıştığı belirtilir. Görüldüğü gibi, Galiyev'in yaşamı trajedi kahramanlarına özgü söylencelere konu olmuştur.
Sultan Galiyev öldü. Veya öldürüldü. Galiyev'in uğruna bütün yaşamını verdiği idealleri, yaşadığı 1920'li yılların koşullarında üretilmiş, mensubu olduğu Türk-îslâm dünyasına evrensel bir insanlık misyonu biçen bir "Nizâm-ı Âlem Mefkûresi"midir? Sultan Galiyev'in üç büyük ideali vardı ve bunlar adeta bütünleşmiş, içice geçmiş bir sentez gibiydi. Birincisi, Türk-îslâm dünyasının birliği; ikincisi, bütün üçüncü dünyanın sömürülen ve ezilen mazlum halklarının birliği; üçüncüsü ise emperyalist kapitalizmin tahakkümünden ve sömürüsünden kurtulmuş bir insanlıktır. Sultan Galiyev bu ideallerini Turan Sosyalist Federatif Halk Cumhuriyeti, Komünist Sömürgeler Enternasyonali ve Dünya Devrimi kavranılan ile tanımlayıp somutlaştırıyor ve sürekli bir devrimci mücadele süreci olarak tasarlıyordu.
Büyük ideallerin adeta ilâhi bir niteliği vardır. Belki gerçekleşmezler, ama ölmezler de. Bu idealler yaşadıkça, onlan paylaşanlarla birlikte Sultan Galiyev de yaşamaya devam edecektir.
* Sosyalist Yayınları Sahibi Hasan Basri Gürses'in bu yazısı ULUSAL Dergisinin 1997 yılı Güz sayısından (4.sayı) alınmıştır.
Kendisi Galiyev ile ilgili ilk kitabı ve çevirisini okuyucuya kazandıran kişidir.
İnsanlık tarihinde yaşanmış öyle kişilikler vardır ki, başarı veya zafer kazanmalarıyla değil, yenilgileriyle ölümsüzleşirler. Yaşadıkları dönemin bir insanlık sorunsalını kendi benliklerine öylesine içselleştirmişler, bir inanç ve ideal haline getirmişlerdir ki, son nefeslerine kadar bu uğurda eylemde bulunmaktan kendilerini alıkoyamazlar. Adeta trajediye yargılanmışlardır. Kaçamazlar. Adım adım trajik sonlarına doğru yürürler, ölürler ve ölümsüzleşirler.
Düşmanları onlan unutturmak, karalamak, isimlerini tarihten kazımak için ellerinden geleni yaparlar. Bazen kısa dönemler için bunu başarırlar da. Ancak, gerçek kahramanlar ölümsüzdür. Bilinçlerde ve gönüllerde yaşarlar. Bir gün yeniden zuhur ediverirler. Adlarına destanlar kurulur şiirler, oyunlar ve romanlar yazılır. Yaşamları des-tanlaşır ve mitleşir. Bir davanın ve inancın simgesi olurlar.
Spartaküs, Hallac-ı Mansur, Şeyh Bed-reddin, Pir Sultan Abdal ve Ghe Guevara böyle yaşamlara örnek olabilecek ilk akla gelen isimler. İşte Sultan Galiyev de, böyle bir tarihsel kişiliktir. Kimdir Sultan Galiyev? Tam adıyla Mir Seyyid Sultan Galiyev kimdir?
Sultan Galiyev Kimdir?
Sultan Galiyev, 1917 Ekim Devrimi ortamında Orta Asya Türk-Müslüman halklarının içinden çıkan ilk bolşevik komünistlerden biridir. Kısa sürede enerjik çalışması ve yetenekli kişiliği ile Kafkasya ve Orta Asya komünistlerinin düşünsel ve örgütsel lideri konumuna gelmişti.
Ekim Devrimi fırtınasının tüm dünyayı derinden sarstığı hareketli ve değişken olayların içinde, kritik bir konumda olması destansı ve trajik bir yaşamın kahramanı olmasına yol açmıştır. Yaşamı 1917'den 1923'e kadar Ekim Devriminin bolşevik liderleriyle; Lenin, Stalin ve Troçki'yle birlikte Ekim Devriminin zaferi ve dünya devriminin gerçekleşmesi için mücadele etmekle geçmiştir.
Sultan Galiyev bu mücadeleye neden katıldığını daha ilk günlerde, 1917'nin bir gününde yazdığı şu sözlerle özlü bir şekilde dile getirir: "Ben Bolşevizme, kalbimde duyduğum halkıma olan büyük sevgimin itmesiyle geldim."
Galiyev'in böyle düşünmesi ve karar vermesi için yeterli nedenler vardır. Zira Galiyev çarlık Rusya'sındaki Türk-Müşlüman halklarının bağımsızlık ve özgürlük için yüzlerce yıldır verdikleri mücadeleyi benimsemiş ve kendini bu davaya adamıştır. Lenin'in önderliğindeki Bolşevikler de, "Halklar Hapishanesi" dedikleri Çarlık Rusyasına karşı mücadele ediyor, halklara özgürlük vadediyorlardı.
Bu nedenle bütün islâm dünyasında Bolşeviklik büyük bir sevinç ve sempatiyle karşılandı, islâm dünyası ezeli düşmanları olan Batı'ya, ülkelerini işgal edip sömüren İngliz-Fransız emperyalizmine karşı ayaklanmış Bolşevikleri kadar müttefikleri olarak görüyorlardı.
Bolşevik devriminin islâm dünyasında sevinçle karşılanmasının bir başka nedeni daha vardı. Kafkasya ve Orta Asya Türk Müslüman halklarının Çarlık Rusyasıyla yüzlerce yıldır sürüp giden Hıristiyan-îslâm kutuplaşması özgürlük mücadelesi ve direnişi Ekim Devrimi'yle sona eriyordu. Devrimin ertesinde doğrudan bu halklara seslenen çağrılarda bağımsızlık, özgürlük ve kendi kaderlerini tayin hakkı vadediliyor ve devrimi desteklemeleri isteniyordu.
Kışlık Saray'ın ele geçirilmesinin üzerinden henüz bir hafta geçtikten sonra, Halk Komiserleri Konseyi "Rusya Halklarının Hakları Bildirgesi"ni yayınlamıştı; Bu Bildirge'de şu haklar da sıralanıyordu:
"- Bu halkların eşitliği ve egemenliği;
- Ayrılma ve bağımsız devletler kurma hakkı da içinde olmak üzere kendi kaderlerini özgürce belirleme hakkı;
- Ulusal ve ulusal-dinsel düzeydeki tüm ayncalıkların ortadan kaldırılması;
- Rusya topraklannda yaşayan ulusal azınlıkların ve etnik grupların özgürce gelişmesi. "
Lenin ve Stalin 24 Kasım 1917'de imzalayıp yayınladıkları "Rusya'nın ve Doğu'nun Tüm Müslüman Emekçilerine"'başlıklı çağrıda ise şöyle sesleniyorlardı:
"...Rusya Müslümanlan, Volga ve Kırım Tatarları , Sibirya ve Türkistan Kırgızları ve Sartları, Transkafkasya'nın Türkleri ve Tatarları, Çeçenler ve Kafkas Dağlıları; Çarların ve Rusya'nın zalimlerinin camilerini ve tapınaklarını yıktığı, inançlannı ve geleneklerini alaya aldığı sizler!
İnançlarınız ve adetleriniz, ulusal ve kültürel kurumlarınız bundan böyle özgür ve dokunulmaz olacaktır.
Ulusal yaşamınızı özgürce ve müdahalesiz olarak örgütleyin. Bu sizin hakkınız. Biliniz ki sizin haklarınız, Rusya'nın tüm halklarının hakları gibi, güçlü Devrimin ve onun organlarının, işçi, asker ve köylü temsilcileri Sovyetlerinin koruması altındadır.
Yoldaşlar.' Kardeşler! Gelin, dürüst ve demokratik bir barışa doğru birlikte yürüyelim. Bayraklarımızda bütün baskı altındaki halklara özgürlük yazılıdır.
Haydi bu devrimi destekleyiniz..."
Orta Asya ve Kafkasya'nın Türk-Müslüman halklarının devrimcileri Bolşeviklerin bu çağrısına olumlu yanıt verdiler. Halklarını örgütleyip birleştirerek seferber ettiler, iç savaştaki silahlı mücadeleye katılıp karşı devrimcilerin ve emperyalist işgalcilerin yenilmesinde, dolayısıyla Ekim devriminin muzaffer olmasında tayin edici bir katkıda bulundular.
Ne var ki, ilişkiler beklendiği gibi gitmedi. Verilen sözler tutulmadı. Reel politikalar için devrimci ilkeler çiğnendi. Sovyet yönetimi pragmatist ve hegemonyacı politikalara yönelerek doğulu komünistleri tasfiyeye yöneldi.
Emperyalizme Karşı Mücadele ve "Sömürgeler Enternasyonali"
Sultan Galiyev, Sovyet ve Komünist Enternasyonal politikalarına ilk eleştiri yapmış olan kişidir. Bu ilk eleştiriler sömürge halklarının emperyalizme karşı kurtuluş mücadelesi ve Dünya Devrimi konularını kapsıyordu.
Marksizmin kurucuları K. Marx ve F. Engels, düşüncelerini Avrupa ülkelerinin tarihsel evrimi ve somut koşulları üzerinde geliştirdiler. Avrupa merkezci bir temelde yorum ve tahminlerde bulundular. Sonraki yıllarda da Marksizm Avrupa merkezci düşünce olmaktan kurtulamadı. Bu çerçevenin dışına çıkabilmiş ilk Marksist Lenin olmuştur denilebilir. Bunun nedeni Rusya'nın ikili (Avrupa'lı- Asya'lı) karakteri olabilir. Ancak, Lenin de, Avrupa merkezci düşünmeden kurtulamamıştır.
Lenin, Ekim Devrimi'ni dünya sosyalist devrimi için bir başlangıç olarak görüyor ve bu konuda asıl rolü Avrupa proletaryasına veriyordu. Lenin'in emperyalizm üzerine yaptiğı ve çıkardığı politik tahlillerle çelişir gibi görünse de bu böyleydi.
Bolşevikler Avrupa proletaryasının devrim yapacağına kesinlikle inanıyor ve güveniyorlardı. Bu nedenle bütün poltikalan bu eksende gelişiyordu. Avrupa proleteryasının yapacağını düşündükleri devrim her an bekleniyordu. Gün gün, ay ay bekleyiş sürdü.
Lenin Mart 1918'de şöyle yazıyordu:
"Alman işçileriyle kardeşçe ittifaka sadık kal. Onlar yurdumuza gelmekte geciktiler. Biz zaman kazanacağız, onların geldiği günleri göreceğiz, ve onlar mutlaka yardımımıza gelecekler" (vurgular orijinalde)
Lenin, dünya devrimi vurgusunu ve Avrupa proletaryasından devrim bekleyişini bu tarihten sonraki yazılarında've konuşmalarında da tekrarladı. ///. Enternasyonal de," bu Avrupa merkezli devrim bekleyişi ve politikası üzerine kuruldu.
Sovyet ve Komintern yöneticileri Avrupa proletaryasından dünya devrimi beklerken, Sultan Galiyev, onları emperyalizmi yenmek ve böylece dünya devrimini olanaklı kılmak için Doğu'nun sömürge halklarına yönelmeye ikna etmek için çabalamıştır. Sultan Galiyev bu yöndeki düşünce ve çalışmalarıyla sömürge halklarının emperyalizme karşı ilk ortak toplantısının gerçekleşmesine öncülük etmiştir. 1-8 Eylül'de Bakû'de yapılan l.Doğu Halkları Kurultayı'nın fikir babası hiç kuşkusuz Sultan Galiyev'dir. Komintern yöneticileri emperyalizmin yenilgisini ve sömürge halkların kurtuluşunu sağlamayı, esas olarak emperyalist ülkelerin proletaryasının yapacağı bir dünya devrimine bağlıyorlardı. Galiyev'in görüşleri ise tam tersidir: Sömürge halklarının kurtuluşunu bizzat bu halkların mücadelesi gerçekleştirebilir. Bu mücadelenin başarısı emperyalizmin yayıldığı alanlardan kuşatılıp, sökülüp atılması, emperyalist sömürünün sona ermesi ve gücünün kesilmesi iledir ki, emperyalist ülkelerin proletaryasının kendi burjuvazilerini devirmesi dolayısıyla Dünya Devrimi olanaklı hale gelir.
Galiyev'in bu düşüncelerinin Lenin'in Emperyalizm teorisiyle uygunluk içinde ve onun mantıksal sonucu olduğu rahatlıkla ileri sürülebilir.
,Sultan Galiyev düşüncelerini sonraki yıllarda daha da geliştirmiş ve projesini "Sömürgeler Enternasyonali" olarak ifadelendirmiştir. Bu özellikleriyle Sultan Galiyev, marksizmi bir doğu toplumunun somut koşullarına uygulama girişiminde bulunan ve bu nedenle Avrupa merkezci düşünmeye ve devrim stratejisi kurmaya eleştiriler getiren ilk üçüncü dünyalı devrimci olmuştur. Bu nedenle, üçüncü dünyacı devrimin babası nitelemesi abartılı olmayıp yerinde bir nitelemedir. Bu düşünceler dünya çapında tasarlanmış ilk antiemperyalist mücadele stratejisi olmaları açısından da tarihi bir değere sahiptir. Benzer düşüncelerin daha gelişmiş biçimleri daha sonraki yıllarda emperyalizme karşı mücadele eden üçüncü dünyalı birçok devrimci tarafından dile getirilmiştir. Bu üçüncü dünyalı devrimcilerin en özgün ve ünlüleri Frantz Fanon ve Che Guevara'dır.
Doğa Halkları!
İngiliz Emperyalizmine karşı ayaklanın!
Avrupa proletaryası devrim yapmadı.
Emperyalist kuşatma ve saldırı altındaki sovyet yöneticileri ölüm kalım günleri yaşıyordu. Kazanılmış iktidarı, başarılmış devrimi yaşatmak ve sürdürmek mümkün müydü? Nasıl? Doğu sömürge halklarının emperyalizme karşı ayağa kaldırılması emperyalist saldırıyı zayıflatıp durdurabilir miydi? Sovyet ve Komintern yöneticileri tereddütlerden sonra yüzlerini Doğu'ya döndüler.
Zaten Doğu halklarının komünistleri Ekim Devrimi'nin ertesinden başlayarak Bolşevikleri bu politikaya çekebilmek, ikna edebilmek için çabalayıp duruyorlardı.
Nihayet, Sovyet ve Komintern yöneticileri gelişen olayların da zorlamasıyla Doğu halklarına yönelmeye karar verdi. Komünist Enternasyonal 1. Doğu Halkları Kurultayının Bakü'de yapılması için çağrıda bulundu. Kurultay 1-8 Eylül 1920 tarihinde toplandı. En çok sayıda delegeyi Türklerin oluşturduğu, tümüne yakını islâm dünyasından gelmiş 2000'e yakın delege Kurultaya katıldı. Mustafa Suphi, başkanlık divanında yer aldı. Kurultay boyunca İngiliz aleyhtarı coşkulu hava kesilmeden sürdü. Adeta bir İngiliz Müslüman sömürgeleri kurultayı havasındaydı. Nitekim, yayınlanan bildiri bütün doğu halklarını "emperyalist ingiltere'ye harsı kutsal savaşa" ve ayaklanmaya çağırıyordu. Kurultay'ın bitiminde Türkiye Komünist örgütlerinin birleşme kongresi başladı. Bu örgütler tek partinin çatısı ve programı altında birleşerek Türkiye Komünist Partisi'ni 10 Eylül 1920'de kurdular ve Mustafa Suphi'yi başkanlığa seçtiler.
1. Doğu Halkları Kurultayı her yıl genişleyerek yapılma kararı almış ve bir Propaganda ve Eylem Komitesi seçmiş ve coşkulu bir şekilde bitmişti. Katılım ve sonuç beklenenden çok daha başarılı ve güçlü olmuştu. Ancak Kurultay amaçlarına ulaşamadı. Ertesi yıl toplanamadı.
Sovyet yönetiminin politikasında birkaç ay içinde büyük değişmeler yaşandı, iç savaş Kafkas ve Orta Asya halklarının da desteğiyle bolşeviklerin lehine sonuçlandıktan sonra, 1921'de yeni bir dönem başladı. Sovyetler içerde Yeni Ekonomi Politika (NEP), dışarda banş içinde bir arada yaşama, dostluk ve diplomasi politikası uygulamaya başladı.
Avrupa'da devrim olmamıştı. Ancak sömürgeler dünyası günden güne artan bir şekilde, boydan boya kaynıyordu, ingiliz ve Fransız işgali altındaki Kuzey Afrika'da, Orta Doğu'da ve Asya'daki ülkelerin hepsinde emperyalizme karşı bir mücadele vardı ve kolay kolay durulmayacağının işaretlerini de veriyordu.
Sovyet yönetimi ve komintern sömürgeleri ayaklandırma politikasından neden geri çekilmeye, çekilmekten öte tam tersi bir politika izlmeye başladı. Baku Doğu Halkları Kurultayı'nın emperyalist İngiltereye karşı Kutsal Savaş Çağrısının daha mürekkebi kurumadan İngiliz hükümetiyle siyasi maddeleri de içeren bir ticaret anlaşması imzalandı.
Sömürgeleri ingiliz emperyalizmine karşı desteklemeyeceğiz!
Ingiliz-Sovyet Ticaret Anlaşması sadece sömürgelerdeki ve nüfuz bölgelerindeki sosyalist mücadeleleri değil, ingiliz işçi ve sosyalist hareketini de olumsuz yönde etkilemekten geri kalmayacaktı.
Ingiliz-Sovyet anlaşmasında sadece ticarete ilişkin hükümler yer almıyordu. Anlaşmada şöyle deniyordu:
"Her iki taraf karşı tarafa karşı düşmanca hareket ve teşebbüslerden ve kendi sınırları dışında sırasıyla, İngiliz İmparatorluğu ve Rus Sovyet Cumhuriyeti kurumlarına karşı doğrudan veya resmi propaganda yapmaktan kaçınır ve daha özel olarak Rus Sovyet Hükümeti, başta Hindistan ve Afganistan bağımsız devleti olmak üzere Asya halklarının hiçbirini askeri, diplomatik veya herhangi bir eylem ve propaganda biçimiyle İngiliz çıkarları veya İngiliz İmparatorluğu'na karşı düşmanca eylemlere teşvik etme girişimlerinden imtina eder. İngiliz Hükümeti, Rus Sovyet Hükümeti'ne, eski Rus Imparatorluğu'nu meydana getiren ve bugün bağımsızlığını sağlamış olan ülkeler için benzer ve özel bir taahhütte bulunur."
Çiçerin, 18 Nisan 1921 tarihli bir cevabi notada anlaşmaya kesinlikle uyulduğuna söylüyor ve "özellikle Afganistanndaki temsilci ve görevlilerince anti-britanya politikadan sakınmaları için direktif vermiştir" diye ekliyordu.
Baku 1. Doğu Halkları Kurultayı'nın ortaya çıkardığı Türk ve İslam dünyasının birleşme, dayanışma ve mücadele potansiyelinin ingiliz emperyalizminin uykularını kaçırdığı ve ürküttüğü kesindi. Bu durum Sovyet yöneticilerini de tedirgin etmiş olabilir miydi? Bu mümkündür.
Zira açıkça ortaya çıkıyordu, daha doğrusu gelişmelerden anlaşılıyordu ki, Orta Asya, Kafkasya ve Ortadoğu bölgelerindeki Türk ve Müslüman halkların komünistlerinde ve devrimcilerinde iki eğilim gittikçe güçleniyordu: İslam dünyasının birliği ve Türk dünyasının birliği. Bu gelişme Avrupa emperyalizmine karşı mücadele temelinde de gerçekleşse Sovyet yöneticilerini tedirgin etmiş olabilir.
Dış politikada da geri adım atmanın zorunlu politikası uygulandı. Mustafa Suphi ve yoldaşlarınınöldürülmesinden birbuçuk ay sonra Kemalist Ankara hükümetiyle ve Kuzeydeki Gilan Sosyalist Cumhuriyeti desteklenmeyip İran'la dostluk anlaşması imzalandı. Aynı günlerde İngiltere ile imzalanan ticaret anlaşmasın da, sömürgelerde İngiltere aleyhtarı faaliyette bulunmamak taahüdü verildi.
Bunların yukarıda izah etmeye çalıştığımız nedenlerden dolayı yapıldığını bilsek dahi, ortaya çıkardığı olumsuz sonuçlan bilmek ve anlamak zorundayız.
Sultan Galiyev'in trajedisi, 192o'li yılların bu gelişmeleri çerçevesinde, doğru kavrandığı zaman anlaşılır olmakta ve tarihi yerine oturabilmektedir. Sovyetlerin Doğu sömürge halklarını ayaklandırmaktan vazgeçmeleri, ingilizlerle yapılan anlaşma ve Galiyev'in Anadolu'ya uzanan Sol kolu Mustafa Suphi ı* ve Yoldaşlar'ının öldürülmesi, Ankara Hükümetinin amacını Anadolu sınırları içinde bir devlet kurmak olarak ilan etmesi, Galiyev'in trajik sonunun başlangıcı olmuştur. Bundan sonraki yıllarda, konumu itibariyle bizzat varlığı bir sorun haline gelen, Sultan Galiyev sırat köprüsünün üzerinden yürüyerek kaçınılmaz trajedisine doğru sürüklenecektir.
Sovyet yöneticileri tarafından Sultan Galiyev'e "mili komünist" olma nitelemesi suçlaması yapıldığını biliyoruz. Yine Sovyet yöneticilerinin Mustafa Kemal hareketi için "milli burjuva" nitelemesi yaptıklarını da biliyoruz.
Sovyet yöntemi 1920 sonlarından itibaren Mustafa Kemal hareketini fiili olarak desteklemeye başlamıştır. Mustafa Suphi ve Yoldaşları'nın öldürülmesine gerekli tepki gösterilmemiş ve öldürülmelerinden birbuçuk ay sonra Ankara Hükümetiyle bir dostluk anlaşması imzalanmış olduğuna yukarıda değinmiştik. Anlaşmanın imzalanmasından sonrada Sovyetler Ankara'ya politik destekle yetinmeyip, para ve silah yardımı yapmışlar ve sürdürmüşlerdir. Ankara, hükümeti de Azerbaycan'da ve Gürcistan'da Bolşeviklerin iktidarı alması için fili askeri yardımda bulunmuştur. Kemalizme Sovyet desteğinin daha sonraki yıllarda da sürdürüldüğü ve teorize edilip gerekçelendirildiği bilinmektedir.
Baku Kurultayı sonrasında yaşanan, sözünü ettiğimiz gelişmeler yeni bir dönemin başlangıcıydı. Dünya devrimi hedefinden tek ülkede sosyalizmin kuruluşuna, devrimci enternasyonalizmden devlet sosyalizmine ricat edilmişti. Bu durumun hem dünya sosyalist hareketine hem de, Sovyetler Birliğinde ki, Türk Müslüman halklara çok ağır bedeli oldu.
Sultan Galiyev için ise trajedisinin başlangıcıydı. Bunun sonrasını sırat köprüsü üzerinde yaşayacaktı.
Mustafa Suphi ve Yoldaşları'nın öldürülmesi Sultan Galiyev için çok ağır ve yeri doldurulamaz bir kayıp olmuştu. Mustafa Suphi, Galiyev'in Anadolu'ya uzanan sol kolu, çok sevdiği ve güvendiği fikirdaşı, soydaşı ve yoldaşıydı. Sovyet yönetiminin ve Komintern'in en küçük bir tepki ve protestoda bulunmaması Galiyev'i tedirgin etti. Mustafa Suphi ve Yoldaşlan'nın öldürülmesine karşı yazılmış tek anma ve tepki yazısını Galiyev kendisi yazdı.
Doğu Halkları Kurultayı'nda seçilen Propaganda ve Eylem Konseyi'nin çalışmalarının sürüncemede bırakılması, Kurultay kararlarının yaşama geçirilmemesi ve Kurultayın takip eden yıllarda sürdürülmemesi Galiyev'e vurulan en büyük darbe oldu. Zira bu kurultay Galiyev için kafasında şekillendirdiği "Sömürgeler Enternasyonali" projesinin yaşama geçmesi ve kurumlaşmasıydı. Düşüncelerini ve amaçlarını paylaşan, çoğunluğu Türk-îsİam dünyasına mensup doğulu komünistlerin örgütlenmesi ve birleşmesiydi. Komünist Enternasyonalle aynı amaca yönelik-emperyalizmin yenilgisi, sömürgelerin emperyalizmden kurtuluşu ve dünya devrimi- ama ondan özerk ve tümüyle doğrudan doğulu komünistlerin yönettiği bir kuruluş olmalıydı ve olabilirdi. Bu aynı zamanda Sultan Galiyev için düşünce ve eylemlerini Rusya dışındaki Türk ve müslüman halklara ulaştırmak ve onlarla birleşmek anlamına geliyordu. Dönemin özgün koşulları gereği Pan İslamizm ve Pan Türkizm ideallerinin bir kaynaşması ve kader birliği oluşuyor gibiydi.
O tarihte (1920) Pan-İslam (islam dünyasının birliği) ve Pan-Türk (Türk dünyasının birliği) düşüncenin (taraftar ve karşı olmak üzere) kendisini ilgilendiren üç muhatapı vardı. İngizi emperyalizmi, Sovyaet Devleti ve Ankara Hükümeti.
Galiyev'in kurultaya katılmasının nasıl engellendiğini bilmiyoruz. Ancak görüşleri birçok Doğulu komünist tarafından dile getirildi. Kurultayın kararlan ve sonuç bildirisi de Galiyev'in düşüncelerine tamamen uyuyordu. Kurultayın "Doğu Halklarına" çağrısı şu cümleyle sona eriyordu:
"Doğu Halklarının ve bütün dünya emekçilerinin emperyalist İngiltere'ye 'karşı Kutsal Savaş'ı sonsuz bir alevle yansın!"
İngiliz-Rus Ticaret Anlaşmasıyla Sovyet Hükümetinin İngiliz emperyalizmi'yle uzlaşması ve sömürgelerde ingiliz aleyhtarı mücadeleyi teşvik ve propaganda etmeme, destek vermeme sözü Galiyev'in ideallerine vurulmuş en büyük darbe oldu. Zira o tarihte Fas'tan Hindistan'a kadar bütün islâm dünyası ingiliz ve Fransız emperyalizminin işgali altında birer sömürgeydi. Galiyev ise bütün islam dünyasının Ingiliz-Fransız emperyalizminden kurtarılmasını amaçlıyordu.
İngiliz-Rus Ticaret Anlaşması ile aynı tarihte (16 Mart 1921) Ankara Hükümeti'yle Sovyetler arasında bir dostluk anlaşması imzalandı. Ankara Hükümeti ile Fransa arasında da 20 Ekini 1921'de Ankara Anlaşması imazalandı. Bir süre sonra ingilizler Anadolu'daki Yunan işgalini teşvik ve desteklemekten vazgeçtiler.
İç savaş bitmiş, dış politika yoluna girmişti. Sovyet yönetimi için sıra iç sorunların çözümüne gelmişti. Bu sorunların başında da "ulusal sorun" geliyordu. Müslüman komünistlerin müttefik olarak desteği Sovyet yönetimi için hayati önemde olmaktan çıkmışti.
1921 yılında Sultan Galiyev Moskova'da kurulmuş olan Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi (KUTV)de görev yapmaya çağrılır. Galiyev için böyle bir görev eylem cephesinden geri çekilmek, kızağa alınmak ve pasif göreve getirilmek anlamındadır. Ne var ki, görev çağrısı bizzat Lenin tarafından ya-pılmıştir. Galiyev öneriyi geri çeviremez, kabul eder. Lenin'e saygısı ve güveni vardır. Galiyev'in bu güveni nedensiz değildir. Ulusal sorun ve yerel cumhuriyetlerde izlenen politikalar konusunda Lenin'in hassasiyet gösterdiğini zaman zaman görevlilere çok sert uyarı mektupları yazdığını Galiyev de bilmektedir. Son yıllarında ise sağlık koşulları nedeniyle parti çalışmalarından uzak kalmış ve bu çalışmaları dolaylı yollarla yönlendirmeye çalışmıştir. Lenin'in son yazılarından biri olup sekreterine yazdırdığı ve "Kongreye Mektup" adıyla bilinen notlarının son bölümü "Milliyetler Sorunu ya da Özerkleştirme" başlığıyla tanınır. Lenin'in bu yazılan ancak 1956 yılında yayınlanabilecektir. Lenin'in bu konulardaki yazılarının yayınlanmasının engellendiği ve Galiyev'in Lenin'in bu görüşlerini benimsediği ve yerli komü-
nistlere ulaştırma çabalarında bulunduğu anlaşılıyor. Bazı kaynaklarda yer alan ve 1923 yılı Ocak ayında, parti bölge komitelerine "gizli" damgasıyla gönderildiği belirtilen Politbüro ve Merkez Komite'nin sirkülerinde şöyle deniyor: "Lenin hasta, hali iyi değil; o artık Politbüro oturumlarına katılmıyor, alınan kararlan da okumuyor, gerekli siyasi enformasyonu bilmiyor. Ona hatta gazete okumak da yasak. Doktorlar tarafından, bazı fikirlerini yazmak için,' günlük gibi birşey yazmasına ancak izin veriliyor. Yani onlan ancak hasta bir insanın yazılan olarak kabul etmek gerek. A.A. Andreyev, N.î. Buharın, F.E. Cerjins-kiy, M.A. Kolinin, L.V. Kamanev, V.V. Kuybişev, V.M. Molotov, A.Î. Rıkov, Y.V. Stalin, M.P. Tomskiy L.D. Troçki."
Ulusal sorun konusundaki politika değişikliğinin dile getirildiği ilk kongre, (Nisan 1923'te yapılan) RKP-b- 12. Parti Kongresi olmuştur. Engellemelere rağmen Sultan Galiyev kongreye katılmış ve konuşmuştur. Kongre'den kısa bir süre sonra Komünist Partinin 4. Konferansı toplandı (Haziran 1923). Ardından Sultan Galiyev tutuklandı. Ne var ki, Sultan Galiyev'in tutuklanması halka ancak aylarca sonra, Rus Komünist Partisi Merkez Komitesi'nin ulusal bölgelerin ve cumhuriyetlerin sorumlu emekçileriyle Moskova'da Stalin'in başkanlığında yapılan ve Rus olmayan tüm önemli yöneticilerin de hazır bulundukları IV. Konferans sırasında duyuruldu. Öyle anlaşılıyor ki tartışmalar bir hayli fırtınalı geçti, çünkü bazı yoldaşlar resmi açıklamaları kabul etmeyi reddediyor ve Sultan Galiyev'in devrimci mücadeleye katkılarını hatırlatarak boşuna onu kurtarmaya çalışıyorlardı. Bu konferans bugün bile bir sır olarak kalmayı sürdürmektedir, çünkü ne stenoyla yazılan tutanakları, ne de Sultan Galiyev'in mahkum edilişinin tam metni, hiç bir zaman yayınlanmamıştır. Sadece Stalin'in söylevini ve bundan böyle "Sultan Galiyevcilik" diye adlandırılacak olanı içeren sonuç bildirisini bilmekteyiz. Stalin, iki yüzlü bir şekilde, Merkez Komitesindeki yoldaşlarının önünde, bu "haini" Doğu Cumhuriyetlerindeki nitelikli kadro kıtlığı yüzünden korumuş olduğunu bahane göstererek özür diler. Bundan sonra, "Galiyevciler* aleyhine başlatılan temizlik ve tasfiye kampanyası aralıksız 1940'lara kadar sürdürülmüş, Türk-Müslüman halkların ilk kuşak "yerli", "ulusal", komünistlerinin önde gelenlerinin yüzlercesi tasfiye edilmişlerdir.
1923 Nisanı'ndaki parti kongresi sonrasında Galiyev tutuklanmış ve bir süre sonra da serbest bırakılmıştır. Artık yol ayrımına gelindiğini Galiyev de kabul etmiştir. 7 yıla yakın bir süre gösterdiği yapıcı eleştiriler ve olağanüstü sabırlı bekleyiş olumsuz sonuçlanmıştır. Sovyet yönetimi verdiği sözleri tutmamış, bizzat kendisinin savunduğu ve ilan ettiği devrimci ilkeleri çiğnemeye başlamştır. Türk-Müslüman halklara karşı önceleri Çarlık Rusyası'nın uyguladığı şoven ve hegemonyacı politikalar şimdi sosyalizm adına sürdürülmeye başlamıştır. Bundan sonradır ki Galiyev'in Sovyet yönetimine güveni ve umudu tükenmiştir, işte bu noktadadır ki Galiyev Sovyet Sosyalizm deneyiminin geleceği üzerine şaşırtıcı bir tahmin ve dahiyane bir kehanette bulunmuştur:
"Rusya artık devrim yolunda geri gidemez ama Marksizmi de ne daha fazla inkâr edebilir, ne de devrim öncesi durumlarına geri dönebilir, önünde sadece bir tek yol kalıyor, yavaşça sağa doğru kaymak, böylelikle sağcı bir rejime zemin hazırlamak... gelişmesini Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği formülü altında devam ettirmekte olan eski Rusya, çok fazla süremez. Sovyet Rusya geçici bir geçiş olgusudur. "
Tarih, Galiyev'i haklı çıkarmış ve kehânet gerçekleşmiştir.
Galiyev ölünceye kadar davasından vazgeçmemiş 1923 yılından sonra çalışmalarına gizli olarak devam etmiştir. Sürekli takip ve tecrit ortamında bulunmasına, hayatının tehdit altında olduğunu bilmesine rağmen düşünce ve idealleri doğrultusunda çabalamaktan geri durmamıştır. Bu zor koşullar altında dahi Türk-Müslüman halkların devrimci aydınlarıyla (ulusal komünistler) ilişkiler kurmanın yolunu bulmuş, düşünce ve önerileriyle onları yönlendirmiş ve örgütlemeye çalışmıştır.
Sovyet yöntemi, ajanları eliyle Galiyev'den kurtulmak için Rusya dışına kaçması, Türkiye'ye iltica etmesi için yol gösterici, kışkırtıcı ve hatta zorlayıcı çabalarda bulunmuştur. Ancak Galiyev halkından ve davasından uzaklaşmaya sebep olabilecek oyunlara gelmemiştir.
Sultan Galiyev üzerine inceleme yapan batılı araştırmacılar onun düşüncelerini "Müslüman Ulusal Komünizmi" olarak tanımlamak eğilimindedir. Galiyev'in kendisi böyle bir kavram kullanmamıştır. Ancak Galiyev'in düşünceleri âdeta özgün bir "Türk-Îslam-Sosyalizm" sentezi intibaını vermektedir.
1921 yılında yazdığı "Müslümanlara yönelik Din Karşıtı Propaganda Metodlan" başlıklı yazısı önce "Milliyetlerin Yaşamı" dergisinin iki sayısında yayınlanır. 1922 yılında da Moskova'da broşür olarak basılır, ilginçtir ki bu yazısı islâmiyet üzerine yazılmış üstü örtülü bir "Kaside" gibidir, islâmın kültürel ve toplumsal değerleri ve dünya tarihindeki rolü özlü bir biçimde anlatılır, Islâm dünyasının emperyalizm tarafından sömürgeleştirilmesine karşı direnişinde islâm dininin ulusal kimlikle kaynaşmış olduğu belirtilir. Galiyev'in bu broşürü yazdığı tarihte bütün islâm dünyası Avrupa emperyalizminin işgali altında bulunmaktaydı.
Galiyev'in yazılarında Dünya Devrimi vurgusu sık sık yapılmaktadır. Galiyev o dönemin dünya gerçekliğini emperyalist ülkeler ve sömürgeler dünyası olarak algılamakta ve düşüncelerini bu gerçekliğe göre oluşturmaktadır. Galiyev dünya devrimini birkaç aşamalı tek bir süreç olarak tasarlar. Düşünceleri Troçki'nin sürekli devrimini anımsatır. Galiyev'e kimilerinin "Müslüman Troçki" sıfatını yakıştırması sadece Sovyet yönetiminin muhalifi olmasından değil, düşüncelerinden dolayı olsa gerektir.
Galiyev, 1923-1928 yıllan arasında sömürgelerde devrim konusundaki düşüncelerini daha da geliştirdi ve teorik netliğe kavuşturdu. Bu teoriye göre sömürge ülkelerin devrimcilerinin yöneteceği Komünist Sömürgeler Enternasyonali kurulmalıydı. Emperyalizme karşı mücadele bu örgüt eliyle sürdürülebilirdi. Bu Sömürgeler Enternasyonali, Asya'nın, Afrika'nın ve Amerika'nın tüm ezilen halklarını bağrında toplamalıydı.
Galiyev'in tasarladığı böyle bir Sömürgeler Enternasyonali'ni kurabilmek için atılacak ilk adım Türk dünyasının yaşadığı coğrafyada oluşturulacak ve Türk dünyasının birliğini gerçekleştirecek Birleşik bir Türk Devletinin kurulmasıydı. Galiyev buna Turan Sosyalist Fedeatif Halk Cumhuriyeti? diyordu. Turan Sosyalist Cumhuriyeti bütün Türk-îslâm dünyasını birleştirecek, giderek üç kıtanın bütün sömürgelerini tek bir temel amaç etrafında örgütleyip "Komünist Sömürgeler Enternasyonali" ni kuracaktı. Temel amaç emperyalizmin sömürgelerden kovulmasıydı. O tarihte ve bugün de- Tûrk-islâm dünyası sömürge durumundaydı ve sömürgeler dünyasının üçte ikisini oluşturuyordu.
Galiyev'in düşüncelerinde ve projelerinde ilginç bir temel motif bir ideal ve adeta bir ütopya sezinlememek mümkün değil. Galiyev Türk-tslâm dünyasının kurtuluşunu ve bağımsızlığını birleşmesinde görüyor ve bunu sosyalizm idealiyle ilişkilendirip bir insanlığın kurtuluşu misyonuna dönüştürüyor. Emperyalizmin işgali ve tahakkümünden; kapitalizmin sömürüsü ve toplumu düşman sınıflara bölüp ulusal birliği parçalamasından kurtulmuş bir insanlık dünyası.
Günümüz Dünyası ve Sultan Galiyev
Günümüz dünyasının manzarası ve gerçekliği nedir? Günümüz dünyasının en temel gerçeği emperyalist sömürgeciliktir, insanlık, "Avrupa Uygarlığının başlattığı ve 500 yıldır acımasızca sürdürdüğü sömürgeci sistemin yarattığı vahşet dünyasında yaşıyor. Savaşlar, işgaller, darbeler, işkenceler ve katliamlar hep batının sömürgeci sisteminin sürmesi için yapılmıştır ve yapılmaktadır.
Sömürgecilik 500 yıldır kılık ve yöntem değiştirmiştir. Ama özü aynı kalmıştır. Sistem, klasik (vahşi) sömürgecilikten yeni sömürgeciliğe ve giderek çağdas-global sömürgeciliğe özünü ve amacını değiştirmeden evrilmiştir.
İnsanlığı emperyalizm ve kapitalizm sömürüsünden kurtarma amacı ve iddiasıyla yola çıkan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği bir gecede (!?) Rus emperyalizmine dönüşmüştür.
Globalizm ve "Yeni Dünya Düzeni" dünyanın emperyalist güç merkezleri tarafından paylaşılmasına verilen isimdir. Üçüncü Dünya (Azgelişmiş ülke-Çevre-Güney) ülkeleri denilen ülkelerin yarıdan çoğu Türk-îslâm dünyasına mensuptur. Bütün Türk-îslâm dünyası, Amerika-Avrupa-Rusya emperyalizmleri tarafından nüfuz ve egemenlik sahalarına bölünmüştür. Ve bu ülkelerin hepsi emperyalist paylaşım içinde bölünmüş, paramparça edilmiş, birbirine düşman eilmişbir durumdadır.
Beşyüz yıldır sürüp giden sömürgeci sistem kapitalizmin bütün pislik ve çelişkilerini Üçüncü dünya halklarına fatura edip aktaracak bir mekanizmayı kurmuştur. Savaşlar, katliamlar ve işgallerle bu mekanizmayı sürdürmektedir.
Bu nedenle Üçüncü dünya halkları, yüzyıllardır işkenceleri, askeri darbeleri, enflasyon ve devalüasyonları, infazları, etnik boğazlaşmaları, işsizliği, açlığı ve yoksulluğu yaşayıp dururlar.
Bu durumun bu ülkelerde meydana getirdiği toplumsal sorunlar ise saymakla bitmez.
Kısacası Sultan Galiyev'in düşünceleri ve idealleri hala günceldir ve önümüzdedir.
Sovyet yönetimi Sultan Galiyevi 60 yıl boyunca yasakladı ve karaladı. Yazılarının yayınlandığı dergileri kütüphanelerden kaldırdı. Adeta adını tarihten kazıyıp yoketmek istedi. Sultan Galiyev'i dünyaya tanıtan Aleksandr Benningsen-C.L.Quelquejay'ın araştırmaları oldu. Bu yazarlar bu konudaki ilk araştırmalarını 1960 yılında Fransızca olarak yayınladılar. Türkiye'de Galiyev konusuna ilgi göstermiş az sayıdaki aydının (Cemil Meriç, Kemal Tahir, Attila ilhan) ilk bilgilenme kaynağı da bu kitap oldu.
A. Benningsen-C.L.Quelquejay, Sultan Galiyev konusundaki araştırmalarını 30 yıldan fazla bir süre boyunca sürdürdüler. Galiyev konusunda araştırma yapmanın zorluklarını belirtmek için, son yayınladıkları kitapları, (Sultan Galiyev, Le Pere de la Re-volution Tiers-Mondiste- Sultan Galiyev Üçüncü Dünyacı Devrimin Babası)na\ önsözünde şu açıklamayı yapıyorlar.
"Ne ölüm tarihini, ne de ölüm koşullarını biliyoruz. Karanlık bir hücrede ensesine bir kurşun sıkılarak mı öldürüldü? Uzak Kuzey Sibirya'daki bir ölüm kampında sefalet içinde mi öldü?
Bu biyografi denemesi de eksiksiz değildir ve çok sayıdaki boşluk, çok uzak görünse de ancak bir gün KGB'nin arşivlerinin araştırmacılara açılmasıyla doldurulabilecektir. Şu an için tarihsel bir rol oynamış bir kişiliğin yaşamı ve fikirlerini ancak "dışarıdan gözlemlerle anlatabileceğiz; tıpkı hiyeroglif yazısını çözen Cham-pollion öncesi Eskiçağ tarihçilerinin Firavunlar dönemi Mısır'ının tarihini yalnızca Kitab-ı Mukaddes'ten ve Heredot Tari-hi'nden harekette açıklamaya çalıştıkları gibi"
Sultan Galiyev ve onun düşüncelerini paylaşmış yüzlerce doğulu komünistin yazıları ve yaşamları üzerine henüz bilgilerimiz çok sınırlıdır. Son yıllarda Sultan Galiyev'e ilginin arttığı görülmekte olup, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra bu ilgi daha da hızlanmıştır, ilgili kaynaklarda Ha-bib Tengur isimli bir edebiyatçının Sultan Galiyev isimli bir roman yayınladığı (Paris, Sinbad, 1985} yine Fransa'da Kenize Murat isimli bir gazeteci ve romancının aynı isimde bir roman hazırladığı belirtilmektedir. Yine kaynaklarda belirtildiğine göre Tatar Türk Aydınları "Sultan Galiyev Fikir Kulübü" adı altında örgütlenmiş olarak çeşitli etkinliklerde bulunmaktadırlar.
Benzer bir ilginin Türkiye'de de oluştuğu gözlenmekte olup doğrudan Sultan Galiyev'i konu alan üç önemli kitap yayınlanmış bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla Erol Kaymak'ın telif incelemesi Sultan Galiyev ve Sömürgeler Enternasyonali; Tatar Yazarlar Birliği Başkanı Renat Mııhammedi'nin Sultan Galiyev, Sırat Köprüsü isimli belgesel biyografik romanının çevirisi ve A. Benning-sen-C. L. Quelquejay'ın yukarıda sözünü ettiğimiz Sultan Galiyev, Üçüncü Dünyacı Devrimin Babası başlıklı araştırma ve incelemeleridir.
Gecikerek de olsa Türk okuyucusunun Sultan Galiyev' i tanıması olumlu bir gelişmedir. Sultan Galiyev'e ilginin artarak süreceğini, düşüncelerinin Türk fikir dünyasını zenginleştirerek etki ve katkıda bulunacağını düşünüyoruz.
Sultan Galiyev'in Kısa Yaşam Öyküsü
Sultan Galiyev, bir köy öğretmeni olan Mir Said Haydar Galiyev'in oğlu olarak 13 Temmuz 1882 yılında, Başkırdistan'ın Elimbetova köyünde dünyaya geldi, ilkokulu köy ilkokulunda okudu. Daha sonra Kazan'dâ Tatar Pedagoji Enstitüsü'ne yazıldı. O yıllarda ilerici ve devrimci genç Türk Tatar aydınlarının yuvası olan bu enstitüyü 1901 yılında bitirdi. Bir kaç yıl köy öğretmenliği yaptıktan sonra 1905 yılında Ufa'ya geldi. Ufa Belediye Kütüphanesi'nde çalışmaya başlayan Galiyev, bu yıllarda Tolstoy'dan çocuk hikayeleri, Zosariminski'den çocuk masalları gibi Rus edebiyatından Türkçe'ye çeviriler yaptı. Duyarlı, hümanist ve idealist bir kişiliği olan Sultan Galiyev Ufa'daki sol kanat îslâm milliyetçileri ve devrimcileri ile ilişkiye girdi. Ufa'da yayınlanan gazetelere takma isimlerle yazılar yazdı.
Sonraki yıllarda Galiyev yeniden öğretmenliğe dönerek, Bakü'de bir Tatar öğretmen okulunda göreve başladı. Mehmet Emin Resulzade ile tanıştı ve Azerbaycan Müsavatçılarının sürdürdüğü milli harekete aktif olarak katıldı. Galiyev'in düşünceleri bu yılarda (1915-1917) Sosyalizme doğru gelişti. Ulusal ve toplumsal sorunları birleştiren yazılarını gazete ve dergilerde yayınladı.
1917 Şubat devrimi sonrası 1-11 Mayıs 1917'de Moskova'da toplanan Bütün Rusya Müslümanları Kongresine çağrıldı ve Genel Sekreterliğe seçildi. Kongre sonrası Kazan'a geçen Sultan Galiyev, Molla Nur Vahidof tarafından örgütlenen (MUSKOM) Müslüman Sosyalistler Komitesine girdi. Bu komitenin yetkilisi durumuna gelen Sultan Galiyev, bolşeviklerle birlikte çalışmaya başladı ve bolşevik partiye katıldı. Bundan sonra başlıca amacı Orta Asya Türk-Müslüman halklarının ulusal ve toplumsal kurtuluşu uğrunda çalışmak, bu halkların Ekim devriminin zaferine ve amaçlarına katılmalarını sağlamak oldu.Zira Ekim devrimi bu halklara özgürlük vadediyordu. Yoğun olarak bu doğrultuda düşünceler geliştirmeye ve örgütlenmeler yapmaya başladı.
10 Ocak 1918'de bolşevik parti toplantısında Îdil-Ural'da Tatar Başkır Milli Devleti'nin kurulması yolunda girişimde bulundu. Molla Nur Vahitov un isteği üzerine Merkez Müslüman Komiserliği'nin adı Tatar-Başkır Komiserliği olarak değiştirildi. 10-16 Mayıs 1918'de Moskova'da Tatar-Başkır Cumhuriyeti'nin Kurucu Meclis hazırlık toplantısı yapıldı. Tatar-Başkır Burjuva milliyetçileri Zeki Velidi Togan ve Sadri Maksudi, Galiyev'in karşısında yer alıyor ve dar bölge özerklik istekleri doğrultusunda Lenin'le anlaşmaya çabalıyorlardı. Galiyev ise Türk-Müslüman halkların bölünmesine karşıydı.
2 Mayıs 1918'de Molla Nur Vahidof başkanlığında Merkezi Müslüman Askeri Komite kurularak Müslüman Kızılordusu'nun örgütlenmesi görevi Sultan Galiyev'e verildi. Sultan Galiyev, 5. Kızılordu'nun yüzde yetmişbeşini meydana getiren Tatar-Başkır Taburlarinı ve Müslüman Kızıl Alaylan'nı örgütledi. Molla Nur Vahidof ve Sultan Galiyev 17-20 Haziran 1918'de Kazan'dâ Müslüman Bolşevikleri Bütün Rusya Kongresi'ni topladılar. Bağımsız devlet kurma isteğinin tartışıldığı bu kongrede Sultan Galiyev Türk ve Müslüman bütün halkların Birleşik Cephesi modelini savundu. Burjuva milliyetçisi Zeki Velidi Togan grubu ise Türk halklarının ayrı ayrı federe devletler kurması görüşünü savundular.
Beyazlar ve Çek lejyonerleri 6 Ağustos 1918'de Kazan'a saldırdı. Moskova'da bulunan Molla Nur Vahidof, Tatar Kızıl Alayı'nın başına geçerek Kazan'a gitti, çarpışmalarda beyazlara esir düştü ve idam edildi. Molla Nur Vahidof un ölümü Galiyev için çok büyük kayıp oldu.
Sultan Galiyev'in Mustafa Suphi ile birlikte çalışmaya başlaması da aynı günlerde oldu. Stalin'in başkanlığında Milliyetler Halk Komiserliği'ne bağlı olarak görev yapan Galiyev, Mustafa Suphi'yi "Yeni Dünya" gazetesini yayınlamakla görevlendirdi.
Galiyev'in bu yıllarda. Türkler arasındaki saygınlığı ve otoritesi çok yüksektir. Türk-Müslüman halkların komünistlerinin çoğunluğu Galiyev'in yanındadır ve ilişki halindedir. Galiyev Doğu Komünist örgütleri Merkez Büro üyesidir. Aynı zamanda Müslüman Askeri Kurul Başkanıdır. Galiyev'e bağlı askeri birliklerin karşı devrimci general Kolçak'ın kuvvetlerine karşı verdiği mücadele dolayısıyla bölgeye gelen Askeri Devrim Konseyi Başkanı Troçki de Galiyev'in karizmatik saygınlığından ve komünist taburlarından etkilenir.
1919-1920 yıllan Galiyev için yoğun çalışmalarla geçer. Zaman zaman Lenin'le görüşür. 1920 Eylül'ünde Bakü'de "I.Doğu Halkları Kurultayı" toplanır. Kongre çağrısını yapan Komünist Enternasyonal'dir. Galiyev kongreye katılmaz. Katılmasının engellenmiş olması gerekir. Ne var ki, katılan delegelerin büyük çoğunluğu Galiyev'in görüşlerini ya da benzerlerini dile getirir. Kongreye belirgin bir anti-İngiliz hava, egemendir. Emperyalist ülkelerin komünist delegeleri ile sömürgelerden gelen doğulu komünistler arasında tartışmalar olur. Kurultaya katılanlar arasında Türk-Müslüman halkların temsilcileri çoğunluktadır.
Baku Kurultayı'nda bir Propaganda ve Eylem Komitesi seçilir. Doğu halklarının emperyalizme karşı ayaklanma çağrılan yayınlanır. Ne var ki, birkaç ay içinde Sovyetlerin izlediği devlet politikasında büyük değişmeler olur.
TKP yöneticisi Mustafa Suphi ve Yoldaşları Türkiye burjuvazisi tarafından hain bir tuzakla öldürülür. Birbuçuk ay sonra Sovyetler Kemalist Ankara Hükümeti ile bir dostluk anlaşması imzalar. Benzer bir anlaşma İran Şahı ile imzalanır. Bunları Sovyet-İngiliz ticaret anlaşması takip eder. Fransız hükümetiyle ilişkiler kurulmaya başlanır. Sürekli her yıl yapılması düşünülen Doğu Halkları Kurultayları yapılmaz. I. Kurultayda seçilen Propaganda ve Eylem Komitesi programlanan çalışmalarını sürdürmez. Bunu iç politikadaki NEP (Yeni Ekonomi Politika) ve ulusal sorun konusundaki değişmeler izler.
Bu yeni gelişmeler Galiyev'in düşünceleri ile ve giderek varlığı ile çelişecek, başlayan bu süreç Galiyev'i trajik sonuna doğru adeta zorla sürükleyecektir.
Mustafa Suphi ve Yoldaşları'nın öldürülmesi Galiyev'i son derece üzer. Mustafa Suphi, Galiyev'in adeta sol koludur. Türk-Müslüman halkların bir ucu Orta Asyada ise bir ucu Anadolu'dadır. Galiyev için Mustafa Suphi Türk Dünyasının Anadolu Kolunun Komünist önderidir.
Galiyev için ikinci büyük darbe Doğu . Halkları Kurultaylarının sürdürülmesinden vazgeçilmesidir. Emperyalizme karşı bütün Doğulu sömürge halkların ayaklanmasının birleşik organı olacak olan bu kurultayların sürdürülmemesi son derece olumsuz sonuçlara yol açmıştır. Hindistan'dan Orta Doğu'ya, Orta Doğu'dan bütün Kuzey Afrka'yı kucaklayarak Fas'a kadar uzanan bir coğrafya'da ingiliz ve Fransız emperyalistlerinin uykularını kaçıran bir mücadele vardı ve hertürlü gelişme potansiyelini taşıyordu. Sultan Galiyev bizzat Lenin'den gelen öneriyle Moskova'da göreve çağrıldı. Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi rektörlüğü görev teklifini kabul etti. Lenin'e olan sarsılmaz güveni ve saygısı nedeniyle, kendisi için Savaş cephesinden pasif göreve çekilmek anlamına gelen bu görev teklifini red edemedi.
1922 yılından itibaren Lenin'in rahatsızlığının parti çalışmalarına ve kongrelerine katılmasına imkân vermemesi Galiyev için ayrı bir talihsizlik oldu. Galiyev'in 1923 Nisan'ında yapılan 12. Parti kongresine katılması engellenmek istense de Kongreye katildi ve konuştu. Haziran 1923'te tutuklandı. Galiyev'in bundan sonraki yaşamı, günümüzde bile açıklığa kavuşamamış efsanevi ve trajik bir bilinmezliktir.
Sultan Galiyev, 1923'e gelindiğinde, Orta Asya ve Kafkasya Türk-Müslüman Halklarının, Türkiye, İran, Azerbaycan ve Afganistan komünistlerinin arasında otoritesi, saygınlığı ve kişisel dostluk ilişkileri olan bir lider konumuridaydı. Ekim Devriminin ortaya çıkardığı birçok kurum ve örgütte de önemli ve yetkili bir yönetici liderdi. Başta, Uluslar Halk Komiserliği (NARKOMNATS) 2. sekreteri, Halk Komiserleri Konseyi (SOVNAR-KOM) üyesi. Devrim Komite Konseyi (REV-KOM) üyesi, Kazan Halk Komiseri (NAR-KOM), Müslüman Koleji yöneticisi, Doğu Komünist örgütleri Merkez Bürosu üyesi, Doğu Halkları Komünist Üniversitesi (KUTV) rektörü, Müslüman Kızılordu Askeri Komite Başkanı (Genel Kurmay Başkanı) görevleri olmak üzere Türk ve Müslüman halklara ait yirrniyedi. seksiyonun da yöneticiliğini yapıyordu,
Bu konumlanıştan da açıkça bellidir ki, Sultan Galiyev tüm yaşamını ve kaderini bolşeviklere bağlamıştı. Bu nedenle, kendi milletinden sosyalizm düşmanı burjuva milliyetçisi aydınlarla çatışmalara girdi. Meydana gelen olaylarla, tarih, Sultan Galiyev'e trajik bir son hazırladı.
1923 sonrası yaşamı, esrarlı bir bilinmeyendir. Kümlerine göre 1923'te tutuklanıp serbest bırakılmış, 1928'de tekrar tutuklanıp 1930'da idam cezasına çarptırılmış ve bu cezası on yıl toplama kampına sürgün cezasına çevrilmiştir. Kimilerine göre 1928'de öldürülmüştür. Bazdan 1930, bazıları 1940 yılında hapishanede bizzat Lavrenti Beriya tarafından kurşuna dizildiğini yazar. Bir iddiaya göre ise, toplama kampında ölmüştür. Bir başka iddiaya göre ise, Sultan Galiyev cezasını çektikten sonra itibarı geri verilmiş ve ikinci Dünya Savaşı'nda yüksek kızılordu rütbesiyle Doğu cephesinde Almanlara karşı savaşmıştır. Diğer bir iddiada ise, Sultan Galiyev'in Stalin tarafından özel olarak tahsis edilen bir apartman dairesinde Moskova'da yaşadığı ve 1952'de ölünceye kadar Stalin'in hizmetinde çalıştığı belirtilir. Görüldüğü gibi, Galiyev'in yaşamı trajedi kahramanlarına özgü söylencelere konu olmuştur.
Sultan Galiyev öldü. Veya öldürüldü. Galiyev'in uğruna bütün yaşamını verdiği idealleri, yaşadığı 1920'li yılların koşullarında üretilmiş, mensubu olduğu Türk-îslâm dünyasına evrensel bir insanlık misyonu biçen bir "Nizâm-ı Âlem Mefkûresi"midir? Sultan Galiyev'in üç büyük ideali vardı ve bunlar adeta bütünleşmiş, içice geçmiş bir sentez gibiydi. Birincisi, Türk-îslâm dünyasının birliği; ikincisi, bütün üçüncü dünyanın sömürülen ve ezilen mazlum halklarının birliği; üçüncüsü ise emperyalist kapitalizmin tahakkümünden ve sömürüsünden kurtulmuş bir insanlıktır. Sultan Galiyev bu ideallerini Turan Sosyalist Federatif Halk Cumhuriyeti, Komünist Sömürgeler Enternasyonali ve Dünya Devrimi kavranılan ile tanımlayıp somutlaştırıyor ve sürekli bir devrimci mücadele süreci olarak tasarlıyordu.
Büyük ideallerin adeta ilâhi bir niteliği vardır. Belki gerçekleşmezler, ama ölmezler de. Bu idealler yaşadıkça, onlan paylaşanlarla birlikte Sultan Galiyev de yaşamaya devam edecektir.
* Sosyalist Yayınları Sahibi Hasan Basri Gürses'in bu yazısı ULUSAL Dergisinin 1997 yılı Güz sayısından (4.sayı) alınmıştır.
Kendisi Galiyev ile ilgili ilk kitabı ve çevirisini okuyucuya kazandıran kişidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder